hah hah :D :p
31 Mar 2011
27 Mar 2011
tarlanın ötesinden geçen trenin alıp götürecekleri
bir şekilde varıyorum bu yere, kurak, sıcak, tozlu olan hep aynı duruşa sahip bir döngünün herhangi bir noktasında... yeşili artıyor şimdilik gecelerine insan sesleri karışıyor, otomobiller aynı huysuzlukla devam ediyor yollarına bazısı yolda kalıyor... bir zmarit fırlıyor gecenin içine yanağımı sıyırıp geçiyor kızılına şahit bırakarak beni belki herhangi bir çocuğa kızılı anlatacakken o kızıllık geçecektir aklımdan yolun karşısına geçiyorum.. merdienleri basık koridorlar karanlık duvar rengi nahoş.. yürüyorum ya elleri boynuma bağlanmış ruhum peşim sıra sürükleniyor kelimeleri ellerimi sarsıyor ne sorunun olabilir sorunun falan yok falan tabiki sorunum yok onların benimle sorunu var bu da benim onlarla sorunumun olmasıyla aynı kapıya çıkıyor hem sorunlardan bahsetmeyi kesmek gerek birbirimizi bu kadar duymazken altı üstü bir yalnızlık durumu başa çıkmamız gereken hem susma da ama.. bir merdiven daha çıkıyorum ne içinde deli divane bir mutluluk var ne de bir telaş o yüzden düşmeyeceğim kessin ama cümleleri avucumdan bırakıyorum boncuk gibi düşüyorlar bir şey hissetirmiyorlarsa en azından görüntüyü güzelleştirsinler.
yapmam gereken bir yığın saçma sapan şey var ama beynim de bedenim de red ediyor hangi birine söz geçireyim, bir köşeye yığılsam ne çıkar hem bir köşe de yok ya, ne bir kapı arkası ne merdivem basamakları..
eski kokuyorlar zaten yosunlar boşalıyor beraberinde sadece yosunlar, eskiden olsa bir okyanus neşesiyle akarlardı henüz inancım varken anlamı varken yaşamanın üzerinde bir sarayın kurulu olduğu bir dalım varken...
arkın hep içimde bir korku var diyor, her an hiç bilemeyeceğimiz bir acı alıp başını yüreğimize gelebilir başımızdan önce.. benim de var içimde hatta öyle ki gelmeyeceği varsa bile yüzüme kıyamayıp canıma kıymaya gelebilir zaten çoğu acı ikimizin kalbinden geçti...
bekliyorum diyor günleri sayıyorum çok özledim falan, ben özlenecek bir şey bulamıyorum ya da istemiyorum, izmarit ikimizi sıyırıp geçiyor..
sınavım var sınavım demek hayatımın belirsiz kısmını görmem demek oluyor tıpkı bir büyücünün küresine bakar gibi bakacaktır gözleri sorulara telaşlı ve sonrasında değişmiş gözlerle, dünya bir batıl inanaç gördüklerimiz asılsız bence...
bu eteği seviyorum diyor kısa ve geniş olan kot eteği üstünde daraltılması gerekiyor yanındaki; yanımdaki iyi bir terziden bahsediyor filanca yerde...
soğuk, soğuk olsun istiyorum soğuğu o zaman battaniye sarıyorum kendime iki büklüm olup yazı yazıyorum işime geliyor, soğuk, ben üşüyorum ama sen uyuma..
birileri mutluluklarını havaya uçuruyor ben penceredeyken önümden geçenler bir yağmura yakalanıyorlar istenmeden..
bülent ortaçgil gece yalanları nı söylüyor, ben bişey demiyorum susuyorum söyleyecek bir şeyim kalmadı söylenilecek biri de..
hiç birşey in yerini dolduramadığı şey her şey midir yoksa hiç birşeyin ta kendisi mi...
on binlerce kişinin sevdiği bir her hanginin hayranı olmak yaptığım en büyük salaklık mı şaçma düşünecek olursan onbinlerce kişinin sevdiği bir herhangi basit olmalı basit olan şey hayran olunacak şey olursa bu benim kendime yaptığım bir hakaret mi olur hani ben hep en iyisiyle -bu ben den kasıt ben olmuyorum-
biri kapıyı açıp uyku durumumuzu yokluyor ortaçğil kimseyi umursamadan şarkısına devam ediyor kolu sargılı kapı kapanıyor düşlerimin on tanesinden biri arasına sıkışıyor kapının şarkının sözleri koşuyor buraya doğru
Gece yalanları
Kendime söylediğim
Ben en güçlü, en güzel
En doğru zannettiğim
Gece yalanları
Bahçemdeki kuş gibi
İlk bakışta siyah beyaz
Yaklaştıkça mavi
Sözlerde yorgunluk belirtisi var
Şarkılar tamam ama gizli kapaklılar
Gece yalanlarım
Sağda solda ipuçları
İpin ucunu çeksen düğümdür çıkışları
Gece yalanları
Gece yalanları
Gece yalanlarım
Sana anlattığım
Derine indikçe kıpır kıpır
En değişmez zannettiğim
Gece yalanları
Bir aşk büyüsü rengi
Kendini bırakmak en büyük korku
Baş edemediğimizden belki
Düşlerdeki isteksizlik midir?
En açık seçik olan belirsizlik midir?
Gece yalanları
Sağda solda ipuçları
İpin ucunu çeksen düğümdür çıkışları
Gece yalanları
Gece yalanları
birine rastlıyorum mavi gözlü sarı biri iyi biri kendisinden bahsetmiş bir köşede bir yerde yolamız kesişmişti öyle kenarda köşede kalmış aslında gereksiz bir durum ya neyse kalsın..
burnumda yaşam tütmüyor gerçekten ben mutluluk falan istemiyorum aynı ölcüde mutsuzlukta istemiyorum yaşamak gözlerime kaçıyor tüm görüntüler görmek istemiyorum duymak bilmek sevgi de istemiyorum aşkta kirlenmek zorunda kalan tüm durumlarıda def ediyorum hayatımdan ama inmemiş kapı pencere yok ki duvar bile mevcut değil şaka mı yapıyorum, saçmalıyor muyum, hayal mi kuruyorum, paranoyalarım mı yine ne bu ne bu ne ne ha ne
güzel bir iki şey yazmış bir sürüsü bu birileri de alıp başını gitti somut olan şeyler en etkin yanıltma aracı ya sürü olmak istemiyorum.
balkonumu özledim sandalyemi tahta kalemimi kalemtraşımı yani özlemlerime yalancı adlar takıyorum anlamanız gereken ya da anlamam..
sözler dizdim şarkı yaptım iyi de müzik, müüzik iyi mi ben iyi miyim?
kelebekleri seviyorsun çoğu şeyin de pembe nasıl bu kadar nefret ve öfke dolusun hani koyu renkler içermen gerekiyor diyor az önceki birilerden biri kelebekleri kendi irademle seviyorum ama tüm koyu renklere küsüm kırmızı başlıklı kız yüzünden kırmızıya karşı bir anti patim var asla sevmedim o kızı diğer renklerle sorunum yok ama pembe birazcık bile var olsa çarpıcı duruyor geç renkleri onlar da anlamsız benim için bir ayağı çukurda tüm hikayelerin, içim acıyor sebebini bırakıp biraz gülümsesen inanacağım sözlerinin gerçekliğine defol istemiyorum sesini sevgili boşluk...
iki elim arasındaki sıcaklık farkı bu bir elin nesi var böyle?
uzun, ince, kırmızılı biri uykuda rüyasına bir kelebek gönderiyorum, içerisi soğuk dışarda otomobillerin homurdanmaları içinde uyumayan insanlar bir hedefe doğru bazısı müzik içinde bazısı karanığın hepsini farlarıyla aydınlatamadığının hüznü..
yarın yola çıkacam ve muhtemelen ölmeyeceğim sarılacağız birkaçgünlük hasretleri geçireceğiz bir kaç günlük yalan yüz ifedelerini yüzümüze fırlatıp...
iyi geceler sevgili boşluk...
yapmam gereken bir yığın saçma sapan şey var ama beynim de bedenim de red ediyor hangi birine söz geçireyim, bir köşeye yığılsam ne çıkar hem bir köşe de yok ya, ne bir kapı arkası ne merdivem basamakları..
eski kokuyorlar zaten yosunlar boşalıyor beraberinde sadece yosunlar, eskiden olsa bir okyanus neşesiyle akarlardı henüz inancım varken anlamı varken yaşamanın üzerinde bir sarayın kurulu olduğu bir dalım varken...
arkın hep içimde bir korku var diyor, her an hiç bilemeyeceğimiz bir acı alıp başını yüreğimize gelebilir başımızdan önce.. benim de var içimde hatta öyle ki gelmeyeceği varsa bile yüzüme kıyamayıp canıma kıymaya gelebilir zaten çoğu acı ikimizin kalbinden geçti...
bekliyorum diyor günleri sayıyorum çok özledim falan, ben özlenecek bir şey bulamıyorum ya da istemiyorum, izmarit ikimizi sıyırıp geçiyor..
sınavım var sınavım demek hayatımın belirsiz kısmını görmem demek oluyor tıpkı bir büyücünün küresine bakar gibi bakacaktır gözleri sorulara telaşlı ve sonrasında değişmiş gözlerle, dünya bir batıl inanaç gördüklerimiz asılsız bence...
bu eteği seviyorum diyor kısa ve geniş olan kot eteği üstünde daraltılması gerekiyor yanındaki; yanımdaki iyi bir terziden bahsediyor filanca yerde...
soğuk, soğuk olsun istiyorum soğuğu o zaman battaniye sarıyorum kendime iki büklüm olup yazı yazıyorum işime geliyor, soğuk, ben üşüyorum ama sen uyuma..
birileri mutluluklarını havaya uçuruyor ben penceredeyken önümden geçenler bir yağmura yakalanıyorlar istenmeden..
bülent ortaçgil gece yalanları nı söylüyor, ben bişey demiyorum susuyorum söyleyecek bir şeyim kalmadı söylenilecek biri de..
hiç birşey in yerini dolduramadığı şey her şey midir yoksa hiç birşeyin ta kendisi mi...
on binlerce kişinin sevdiği bir her hanginin hayranı olmak yaptığım en büyük salaklık mı şaçma düşünecek olursan onbinlerce kişinin sevdiği bir herhangi basit olmalı basit olan şey hayran olunacak şey olursa bu benim kendime yaptığım bir hakaret mi olur hani ben hep en iyisiyle -bu ben den kasıt ben olmuyorum-
biri kapıyı açıp uyku durumumuzu yokluyor ortaçğil kimseyi umursamadan şarkısına devam ediyor kolu sargılı kapı kapanıyor düşlerimin on tanesinden biri arasına sıkışıyor kapının şarkının sözleri koşuyor buraya doğru
Gece yalanları
Kendime söylediğim
Ben en güçlü, en güzel
En doğru zannettiğim
Gece yalanları
Bahçemdeki kuş gibi
İlk bakışta siyah beyaz
Yaklaştıkça mavi
Sözlerde yorgunluk belirtisi var
Şarkılar tamam ama gizli kapaklılar
Gece yalanlarım
Sağda solda ipuçları
İpin ucunu çeksen düğümdür çıkışları
Gece yalanları
Gece yalanları
Gece yalanlarım
Sana anlattığım
Derine indikçe kıpır kıpır
En değişmez zannettiğim
Gece yalanları
Bir aşk büyüsü rengi
Kendini bırakmak en büyük korku
Baş edemediğimizden belki
Düşlerdeki isteksizlik midir?
En açık seçik olan belirsizlik midir?
Gece yalanları
Sağda solda ipuçları
İpin ucunu çeksen düğümdür çıkışları
Gece yalanları
Gece yalanları
birine rastlıyorum mavi gözlü sarı biri iyi biri kendisinden bahsetmiş bir köşede bir yerde yolamız kesişmişti öyle kenarda köşede kalmış aslında gereksiz bir durum ya neyse kalsın..
burnumda yaşam tütmüyor gerçekten ben mutluluk falan istemiyorum aynı ölcüde mutsuzlukta istemiyorum yaşamak gözlerime kaçıyor tüm görüntüler görmek istemiyorum duymak bilmek sevgi de istemiyorum aşkta kirlenmek zorunda kalan tüm durumlarıda def ediyorum hayatımdan ama inmemiş kapı pencere yok ki duvar bile mevcut değil şaka mı yapıyorum, saçmalıyor muyum, hayal mi kuruyorum, paranoyalarım mı yine ne bu ne bu ne ne ha ne
güzel bir iki şey yazmış bir sürüsü bu birileri de alıp başını gitti somut olan şeyler en etkin yanıltma aracı ya sürü olmak istemiyorum.
balkonumu özledim sandalyemi tahta kalemimi kalemtraşımı yani özlemlerime yalancı adlar takıyorum anlamanız gereken ya da anlamam..
sözler dizdim şarkı yaptım iyi de müzik, müüzik iyi mi ben iyi miyim?
kelebekleri seviyorsun çoğu şeyin de pembe nasıl bu kadar nefret ve öfke dolusun hani koyu renkler içermen gerekiyor diyor az önceki birilerden biri kelebekleri kendi irademle seviyorum ama tüm koyu renklere küsüm kırmızı başlıklı kız yüzünden kırmızıya karşı bir anti patim var asla sevmedim o kızı diğer renklerle sorunum yok ama pembe birazcık bile var olsa çarpıcı duruyor geç renkleri onlar da anlamsız benim için bir ayağı çukurda tüm hikayelerin, içim acıyor sebebini bırakıp biraz gülümsesen inanacağım sözlerinin gerçekliğine defol istemiyorum sesini sevgili boşluk...
iki elim arasındaki sıcaklık farkı bu bir elin nesi var böyle?
uzun, ince, kırmızılı biri uykuda rüyasına bir kelebek gönderiyorum, içerisi soğuk dışarda otomobillerin homurdanmaları içinde uyumayan insanlar bir hedefe doğru bazısı müzik içinde bazısı karanığın hepsini farlarıyla aydınlatamadığının hüznü..
yarın yola çıkacam ve muhtemelen ölmeyeceğim sarılacağız birkaçgünlük hasretleri geçireceğiz bir kaç günlük yalan yüz ifedelerini yüzümüze fırlatıp...
iyi geceler sevgili boşluk...
24 Mar 2011
23 Mar 2011
-
kırık çıkığı olmamakla birlikte çürükler içinde kalmış bir blog yazarının huzur arama çalışmaları periyodik olarak -üç ayda bir- merdivenden düşerim sürüklene sürüklene yürürüm yine de yok bişeyim derim kafamı uçma denemeleri işte neylersiniz
22 Mar 2011
Gecesel Su
At gözlü bir gece titrer geceleri,
su gözlü bir gecen var senin uyuyan toprakta
titreyen at gözlerinde,
sır dolu sulardan yapılı gözlerinde.
Gölge suyundan gözler,
kuyu suyundan gözler,
düş suyundan gözler.
Sessizlik ve yalnızlık,
ayın taşıdığı iki küçük hayvan,
içerler bu gözlerden,
içerler bu sulardan.
Gözlerini açarsan,
açar gece yosun kapılarını,
açar kendini suyun gizli ülkesine
ve gecenin ortasından çağlar.
Ve kaparsan gözlerini,
bir ırmak doldurur içini,
kör, suskun bir dalga atılır ileri
ve karartır seni:
nemlendirir gece ruhundaki kıyıları.
Octavio Paz
su gözlü bir gecen var senin uyuyan toprakta
titreyen at gözlerinde,
sır dolu sulardan yapılı gözlerinde.
Gölge suyundan gözler,
kuyu suyundan gözler,
düş suyundan gözler.
Sessizlik ve yalnızlık,
ayın taşıdığı iki küçük hayvan,
içerler bu gözlerden,
içerler bu sulardan.
Gözlerini açarsan,
açar gece yosun kapılarını,
açar kendini suyun gizli ülkesine
ve gecenin ortasından çağlar.
Ve kaparsan gözlerini,
bir ırmak doldurur içini,
kör, suskun bir dalga atılır ileri
ve karartır seni:
nemlendirir gece ruhundaki kıyıları.
Octavio Paz
20 Mar 2011
İlkleniyor kanıma !
İlikleniyor önce utanmaz korkusuzluğun, sahte sevişlerin. Çığlıklarımın hapsolduğu karanlıklar şarkılarını tükürüyor hastalıklı gözlerime. Dip camımdan sızıp ışık altında koşuşan sinekler bir piç gibi, atlı karıncaların düşüne daldığım uykularımın içine edip kanımın tadınında uyukluyorlar.
Ah
İşte
Mutlu bir an;
Gelip gitmelerinin arasında sıkışan kalbim hızlanıyor, beynim sallanıyor.
Ölecekmiş gibi !
Buz gibi bir şamar su kendine getiriyor kadavraya dönen göğüs kafesimi.
Bi sigara daha sarıyor beynim, umursamadan az önceyi peşine katıp.
Koşmak istiyor, savrulmak istiyor saçlarım..
İçimin hevesi dayanamıyor ruhumun ağırlığına..
Kırılıyor tek tek. Ve darmadağın, kirli geçmişimle eriyor düşlerim
bi sigara daha..
aLp gedik
19 Mar 2011
KENT BAHCELERI PROJESI ... :) ... paylaşasım tutu bu aralar
Kendin yetistir kendin pisir
Yeryuzu Dernegi, Istanbul'da terasina veya bahcesine kendi kent bahcesini kurmak isteyenlere yardimci oluyor. Projenin amaci Istanbul'un cesitli semtlerinde kent bahceleri kurmak. Bu projeyi Yeryuzu Dernegi tamamen kendi imkanlariyla yapiyor. Herhangi bir kurumdan hibe almiyor, tamamen gonulluluk uzerine kurulu bir calisma agi, emek, inanmislik ve fazla fidelerini veren koylu yardimseverlerin katkilariyl a.
Dunyanin pek cok kentinde, milyonlarca insan mutfaklarindaki sebze-meyve ihtiyacinin bir bolumunu, hazirladiklari kent bahcelerinden sagliyorlar. Bunu mumkun kilan; kucuk bir arka bahce ya da buyuk bir balkon-teras. Kanada'nin Montreal kentinde 11 bin kisi gecen yil onlarca ton meyve-sebze uretti. Kuba'nin baskenti 2,2 milyonluk Havana'da, sehirlilerin tukettigi besin maddelerinin % 80 i kent bahcelerinde uretilmis. Cin'in en buyuk sehri Sanghay'da 2500 kilometrekarelik alan yine kent bahcesi. Moskova'da yasayanlarin ucte ikisinin kent bahcesi var.
Sehirlerimizde yasayan insan sayisi, yildan yila daha da artiyor. Bir zamanlar ulkemizde, nufusun buyuk bolumu koylerde yasarken bugun % 70 i sehirlerde yasiyor. Sehre gelenler sadece bedensel olarak degil, zihinsel olarak da oylesine hizla koylerden uzaklastilar ki, bugun domatesin agacta yetistigini sanan cocuklarin buyuk bolumunun anne-babasi ya da ninesi-dedesi koyde tarim yapiyordu.
Bu yabancilasma buyuk bir ivmeyle artarken, Orta Amerika'dan gelen muzlari yiyor, Britanya'ya elma gonderiyoruz. Gemiler-kamyonlar-ucaklar artik meyve ve sebzeleri sehirler-ulkeler derken kitalar arasi tasiyorlar. Bu tasimanin birim maliyeti azcik kalirken, atmosfere yolladigimiz fosil yakitlarin iklim degisIkligine maliyeti cok yuksek oluyor. Doganin dongusel yasami, yagislar, gocler, yaz-kis ayrimi, buzullar ve yabani hayat, geri donulemez sekilde tahrip ediliyor.
Proje hakkinda detayli bilgi almak ve bir bahceye sahip olmak icin http://www.yeryuzudernegi.org/kentbahceleri.asp adresinden Yeryuzu Dernegi'ne ulasabilirsiniz.
Yeryuzu Dernegi, Istanbul'da terasina veya bahcesine kendi kent bahcesini kurmak isteyenlere yardimci oluyor. Projenin amaci Istanbul'un cesitli semtlerinde kent bahceleri kurmak. Bu projeyi Yeryuzu Dernegi tamamen kendi imkanlariyla yapiyor. Herhangi bir kurumdan hibe almiyor, tamamen gonulluluk uzerine kurulu bir calisma agi, emek, inanmislik ve fazla fidelerini veren koylu yardimseverlerin katkilariyl a.
Dunyanin pek cok kentinde, milyonlarca insan mutfaklarindaki sebze-meyve ihtiyacinin bir bolumunu, hazirladiklari kent bahcelerinden sagliyorlar. Bunu mumkun kilan; kucuk bir arka bahce ya da buyuk bir balkon-teras. Kanada'nin Montreal kentinde 11 bin kisi gecen yil onlarca ton meyve-sebze uretti. Kuba'nin baskenti 2,2 milyonluk Havana'da, sehirlilerin tukettigi besin maddelerinin % 80 i kent bahcelerinde uretilmis. Cin'in en buyuk sehri Sanghay'da 2500 kilometrekarelik alan yine kent bahcesi. Moskova'da yasayanlarin ucte ikisinin kent bahcesi var.
Sehirlerimizde yasayan insan sayisi, yildan yila daha da artiyor. Bir zamanlar ulkemizde, nufusun buyuk bolumu koylerde yasarken bugun % 70 i sehirlerde yasiyor. Sehre gelenler sadece bedensel olarak degil, zihinsel olarak da oylesine hizla koylerden uzaklastilar ki, bugun domatesin agacta yetistigini sanan cocuklarin buyuk bolumunun anne-babasi ya da ninesi-dedesi koyde tarim yapiyordu.
Bu yabancilasma buyuk bir ivmeyle artarken, Orta Amerika'dan gelen muzlari yiyor, Britanya'ya elma gonderiyoruz. Gemiler-kamyonlar-ucaklar artik meyve ve sebzeleri sehirler-ulkeler derken kitalar arasi tasiyorlar. Bu tasimanin birim maliyeti azcik kalirken, atmosfere yolladigimiz fosil yakitlarin iklim degisIkligine maliyeti cok yuksek oluyor. Doganin dongusel yasami, yagislar, gocler, yaz-kis ayrimi, buzullar ve yabani hayat, geri donulemez sekilde tahrip ediliyor.
Proje hakkinda detayli bilgi almak ve bir bahceye sahip olmak icin http://www.yeryuzudernegi.org/kentbahceleri.asp adresinden Yeryuzu Dernegi'ne ulasabilirsiniz.
16 Mar 2011
14 Mar 2011
JENNY'YE / Karl MARX
I
Jenny! Gülerek sorarsın
... Neden şarkılarım "Jenny'ye",
Yalnız senin için yüreğim hızla çarparken
Şarkılarım yalnız senin için ağlarken
Yürekleri yalnızca senden esinlenirken
Her hece söylerken yalnız senin adını
Alırken her ses yalnız senden tınılarını
Soluklarım Tanrıça'dan atmazken adımını.
Çünkü sevgili adın öyle tatlı çınlıyor,
Bana neler söylüyor onun uyacıkları,
Dopdolu, çeşit çeşit sesler yankılanıyor,
Uzaklarda titreşen Ruhlara gider sanki,
Altın telli Sitern'in dalgalanan uyumu,
Bilinmeyen, güpgüzel, tılsımlı birşey gibi.
II
İşte! Binlerce cilt doldurabilirim,
"Jenny" yazarak yalnız her satırına,
Gizleniverir yine düşünceler, duygular,
Sonsuz yapı, mutlak İstenç, dizeler arasına,
Taptatlı dizeler ki yumuşacık özlerler,
Bütün ışımaları Esîr pırıltısını,
Kutsal sevinci, korkunç kederin acısını,
Benim olan tüm Yaşam ve Bilginin tadını.
Yukarlardaki yıldızlarda okuyabilirim,
Zefir'den yankılanıp geri gelir o bana,
Kuduran dalgaların uğultusundan gelir.
Evet, nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara -
AŞK JENNY'DİR, JENNY DE AŞKIN ADI.
1836
Karl MARX
Çeviren : Barış PİRHASAN
dün gökyüzündeki benim ay'ımdı sadece benim ay'ım işte orda ban gülümsüyordu bende sonsuzlaştırdım (yalan buna sonsuzluk denilemez ki) fotoğraf çektirmektense mevcut anı yaşamayı tercih eden bir insanım doğa hep güzel güzel hep güzel ha tabi bunu profesyonel birinin yapması ayrı bir mesele ama ben yapacaksam düşük piksellisini tercih ederim genelde daha bulanık ve boşluk doldurulası
10 Mar 2011
9 Mar 2011
şemsiyesiz gözyaşları
pet bardağa bulaşmış öğrenci işi rujlu bir yazı bu içtim birr mikta, bir miktar da gelip geçiciydim..
henüz yüzünü yıkamış olmasına aldırmadan bıraktığım onca öpüşlerden farklı..
bitki çayı ve pencere pervazı..
sırtımda binlerce yıldız
henüz yüzünü yıkamış olmasına aldırmadan bıraktığım onca öpüşlerden farklı..
bitki çayı ve pencere pervazı..
sırtımda binlerce yıldız
8 Mar 2011
6 Mar 2011
2 Mar 2011
tıkırtı
kayan bir halının kıvrımlarını izliyorum, birinin ayak izi kalmış halıda bir diğerinin bardağından dökülen su..
bir şaç teli öylesine miskin uzanmışki üzerinde hala sahibinin kokusu... perdenin bir kenarı pencere pervazında birikmiş, tül damatını bekleyen bir gelini saklıyor gibi. aqynada bir yüz kalmış bir çocuğa ait kessinlikle tanımıyorum ama duydum çok sevdiğini yerin kulağı var dı da ağzı da varmış o anlattı. masada ayna masa örtüsünde bir kelebek coşkusu, üstüne ucu kelebekli yaz kolyemi bırakıp fotoğrafını çekiyorum.. ölümüne sevilesi battaniyemi alıp balkona bi sandalye çekiyorum; kahve battaniye sokaktan gelip geçen insanlar burnumdan öpen soğuk ayağımı saran çorapların rengarenkliği ve gece... gökyüzünde yıldız kazısına çıkıyorum... zor seçiliyor bu şehirde yıldızlar..
facebook denilen anlamsızlığa son vereli bir kaç gece oldu, birileri için önemsizliğimi anlayalı bir kaç saat...
içime bir deniz dolalı bir kaç dakika.
saçlarımın baya uzadığını farkettiğimden beri içimde bir uzun saç sevgisi oluştu, oysa elime geçen tüm fırtsatları değerlendirirdim saçlarımı kestirmek için...
gözlerimin önünden geçip giden kapalı bir kitap, yüzü ters çevrilmiş bir resim gibi yabancı insanlara doğru eğiliyorum lütfen uyuyabilmem için bana bir hikaye anlatın diye, kabus görmemem için bir çığlık atın örneğin çığlığınızı düşüne düşüne de uyuyabilirim.
sandalyemi alıp içeri geçiyorum kapının gıcırdamasını istemiştim ama aramızdaki soğukluk dolayısıyla ona dokunduğum için bir sevi,nç çığlığı atmaktansa küsküs avucumu sessizce öpmeyiş tercih ediyor anlayacağınız barışıyoruz kapanırken gıcırdıyorsa da ben de ona gülümsüyorum.
halının kıvrık halini görebilecek şekilde uzanıyorum yatağa, desenler ve renkler önemli değil önemli olan kıvrımlar herşeyi unutuyorum da yaramaz bir damlacık düşüyor gözlerimden sol gözümde göz kuruluğu var diye... şehri ısıtamadım yine bu gece birlikte üşüdük bulutları bekledim ağlamak için ama bir kıvrımış tek gerekli ve yeterli olacak olan, gelinin yüzünü görmeye çalıştım sonra kalemlerime baktım, defterimi çıkardım yastığımın altından arasındaki kalemi çıkardı en son sensizlikte kalmıştım ya yerine hatta dünyadaki her şeyin yerine bir halı kıvrımını koydum, kapadım defteri, kalkıp ışığı kapattım ama halıya da perdeye de dokunmadım.
bir şaç teli öylesine miskin uzanmışki üzerinde hala sahibinin kokusu... perdenin bir kenarı pencere pervazında birikmiş, tül damatını bekleyen bir gelini saklıyor gibi. aqynada bir yüz kalmış bir çocuğa ait kessinlikle tanımıyorum ama duydum çok sevdiğini yerin kulağı var dı da ağzı da varmış o anlattı. masada ayna masa örtüsünde bir kelebek coşkusu, üstüne ucu kelebekli yaz kolyemi bırakıp fotoğrafını çekiyorum.. ölümüne sevilesi battaniyemi alıp balkona bi sandalye çekiyorum; kahve battaniye sokaktan gelip geçen insanlar burnumdan öpen soğuk ayağımı saran çorapların rengarenkliği ve gece... gökyüzünde yıldız kazısına çıkıyorum... zor seçiliyor bu şehirde yıldızlar..
facebook denilen anlamsızlığa son vereli bir kaç gece oldu, birileri için önemsizliğimi anlayalı bir kaç saat...
içime bir deniz dolalı bir kaç dakika.
saçlarımın baya uzadığını farkettiğimden beri içimde bir uzun saç sevgisi oluştu, oysa elime geçen tüm fırtsatları değerlendirirdim saçlarımı kestirmek için...
gözlerimin önünden geçip giden kapalı bir kitap, yüzü ters çevrilmiş bir resim gibi yabancı insanlara doğru eğiliyorum lütfen uyuyabilmem için bana bir hikaye anlatın diye, kabus görmemem için bir çığlık atın örneğin çığlığınızı düşüne düşüne de uyuyabilirim.
sandalyemi alıp içeri geçiyorum kapının gıcırdamasını istemiştim ama aramızdaki soğukluk dolayısıyla ona dokunduğum için bir sevi,nç çığlığı atmaktansa küsküs avucumu sessizce öpmeyiş tercih ediyor anlayacağınız barışıyoruz kapanırken gıcırdıyorsa da ben de ona gülümsüyorum.
halının kıvrık halini görebilecek şekilde uzanıyorum yatağa, desenler ve renkler önemli değil önemli olan kıvrımlar herşeyi unutuyorum da yaramaz bir damlacık düşüyor gözlerimden sol gözümde göz kuruluğu var diye... şehri ısıtamadım yine bu gece birlikte üşüdük bulutları bekledim ağlamak için ama bir kıvrımış tek gerekli ve yeterli olacak olan, gelinin yüzünü görmeye çalıştım sonra kalemlerime baktım, defterimi çıkardım yastığımın altından arasındaki kalemi çıkardı en son sensizlikte kalmıştım ya yerine hatta dünyadaki her şeyin yerine bir halı kıvrımını koydum, kapadım defteri, kalkıp ışığı kapattım ama halıya da perdeye de dokunmadım.
kaosun çatırtıları
işte doğum gerçekleşiyor suyu geldi gözlerimin
acısız değil o kadar ölmedim daha
sakat doğumlar, ölü doğumlar
içimde masmavi bir deniz oluşuyor
gökyüzü olmadanda yaşayabilirim ama o da varlığını hissettiriyor
hep oldum, hep olacak
kollarımda tişörttünün buruşukluğu, v yaka bir sevgili
duydum duydum sesini el salladığını da gördüm
aman allahım der gibiydi bu sabahki rüzgar ya kollarımda gövdesini hissetmek ayaklarına basmak yeniden
her şey istenilen zamanda gerçekleşir ya öyle işte
sokağın ortasında bir doğum
çift yumurta ikizi yaşlar
zaman gecikmi,yor ellerime doıkunmak için
gözlerimin kahverengisini daha bi açmak için gelmiş sanki
lütfen, lütfen inandır beni bu sesimin mutluluğuna
bozulmuş sesime gülümse
parçalanmışlığımı bir şaka gibi göster bana
tek bir parça yetiyor ya bir parçam çoğalmak için
yüzüne yerleşecek bir gülümseme olabilirsem bir kalp bile istemem
benim için ayaklarına basarsın olur biter
gitme ihtimalinin sıfırlık durumu
ellerim halkihazırda varken kulaklarını ısıtsam iyi olacak ve gülümsesem hepsi bu kadar işte
mutluluk doğuyor kulaklarından yani iki sonsuz mutluluk
artık yeterince ıslandıysak koşalım bir geceye doğru tüm sorunlu doğumları üzerimizden sirkeleyerek
acısız değil o kadar ölmedim daha
sakat doğumlar, ölü doğumlar
içimde masmavi bir deniz oluşuyor
gökyüzü olmadanda yaşayabilirim ama o da varlığını hissettiriyor
hep oldum, hep olacak
kollarımda tişörttünün buruşukluğu, v yaka bir sevgili
duydum duydum sesini el salladığını da gördüm
aman allahım der gibiydi bu sabahki rüzgar ya kollarımda gövdesini hissetmek ayaklarına basmak yeniden
her şey istenilen zamanda gerçekleşir ya öyle işte
sokağın ortasında bir doğum
çift yumurta ikizi yaşlar
zaman gecikmi,yor ellerime doıkunmak için
gözlerimin kahverengisini daha bi açmak için gelmiş sanki
lütfen, lütfen inandır beni bu sesimin mutluluğuna
bozulmuş sesime gülümse
parçalanmışlığımı bir şaka gibi göster bana
tek bir parça yetiyor ya bir parçam çoğalmak için
yüzüne yerleşecek bir gülümseme olabilirsem bir kalp bile istemem
benim için ayaklarına basarsın olur biter
gitme ihtimalinin sıfırlık durumu
ellerim halkihazırda varken kulaklarını ısıtsam iyi olacak ve gülümsesem hepsi bu kadar işte
mutluluk doğuyor kulaklarından yani iki sonsuz mutluluk
artık yeterince ıslandıysak koşalım bir geceye doğru tüm sorunlu doğumları üzerimizden sirkeleyerek
1 Mar 2011
siyah, beyaz ve çiçekler
dışarı bakıyorum camdan nedir tüm bu olup bitenler, bu soğukta gezinen insanların derdi ne bu ağaçlar nasıl da güzel böyle şehrin kalesinin yıkık yalnzlığına dikilmiş bayrağın bezinde gezinen rüzgar..
bana ait birşeylerde var bu rüzgarda, çocukltan süre gelen arkadaşlıkların ruhu geziniyor..
dertleri ne bu insanların, her şey..
karanlık onların masallarını gizlice ulaştırıyor bana hikayeler hep aynı hikayeler aynı şeyler üzerine kurgulu..
karanlık onları bana getiriyor, bazılarını..
bir kadına yardım ediyorum, bir çocuğu seviyorum...
elleri titriyor birinin, benim de ellerim titriyor
ellerim tükenmişliğimden titremekte
elleri heyecandan titremekte
ismimi çabucak söylüyor, ismim çabucak söyleniyor..
derdimiz ne?
insanlar geçiyor hışır hışır seslerle ve ayak seslerini bırakarak
bende geçip gidiyıorumgörüşürüz çünkü aynı mücadelenin içindeyiz
yaşıyoruz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)