kayan bir halının kıvrımlarını izliyorum, birinin ayak izi kalmış halıda bir diğerinin bardağından dökülen su..
bir şaç teli öylesine miskin uzanmışki üzerinde hala sahibinin kokusu... perdenin bir kenarı pencere pervazında birikmiş, tül damatını bekleyen bir gelini saklıyor gibi. aqynada bir yüz kalmış bir çocuğa ait kessinlikle tanımıyorum ama duydum çok sevdiğini yerin kulağı var dı da ağzı da varmış o anlattı. masada ayna masa örtüsünde bir kelebek coşkusu, üstüne ucu kelebekli yaz kolyemi bırakıp fotoğrafını çekiyorum.. ölümüne sevilesi battaniyemi alıp balkona bi sandalye çekiyorum; kahve battaniye sokaktan gelip geçen insanlar burnumdan öpen soğuk ayağımı saran çorapların rengarenkliği ve gece... gökyüzünde yıldız kazısına çıkıyorum... zor seçiliyor bu şehirde yıldızlar..
facebook denilen anlamsızlığa son vereli bir kaç gece oldu, birileri için önemsizliğimi anlayalı bir kaç saat...
içime bir deniz dolalı bir kaç dakika.
saçlarımın baya uzadığını farkettiğimden beri içimde bir uzun saç sevgisi oluştu, oysa elime geçen tüm fırtsatları değerlendirirdim saçlarımı kestirmek için...
gözlerimin önünden geçip giden kapalı bir kitap, yüzü ters çevrilmiş bir resim gibi yabancı insanlara doğru eğiliyorum lütfen uyuyabilmem için bana bir hikaye anlatın diye, kabus görmemem için bir çığlık atın örneğin çığlığınızı düşüne düşüne de uyuyabilirim.
sandalyemi alıp içeri geçiyorum kapının gıcırdamasını istemiştim ama aramızdaki soğukluk dolayısıyla ona dokunduğum için bir sevi,nç çığlığı atmaktansa küsküs avucumu sessizce öpmeyiş tercih ediyor anlayacağınız barışıyoruz kapanırken gıcırdıyorsa da ben de ona gülümsüyorum.
halının kıvrık halini görebilecek şekilde uzanıyorum yatağa, desenler ve renkler önemli değil önemli olan kıvrımlar herşeyi unutuyorum da yaramaz bir damlacık düşüyor gözlerimden sol gözümde göz kuruluğu var diye... şehri ısıtamadım yine bu gece birlikte üşüdük bulutları bekledim ağlamak için ama bir kıvrımış tek gerekli ve yeterli olacak olan, gelinin yüzünü görmeye çalıştım sonra kalemlerime baktım, defterimi çıkardım yastığımın altından arasındaki kalemi çıkardı en son sensizlikte kalmıştım ya yerine hatta dünyadaki her şeyin yerine bir halı kıvrımını koydum, kapadım defteri, kalkıp ışığı kapattım ama halıya da perdeye de dokunmadım.
bir şaç teli öylesine miskin uzanmışki üzerinde hala sahibinin kokusu... perdenin bir kenarı pencere pervazında birikmiş, tül damatını bekleyen bir gelini saklıyor gibi. aqynada bir yüz kalmış bir çocuğa ait kessinlikle tanımıyorum ama duydum çok sevdiğini yerin kulağı var dı da ağzı da varmış o anlattı. masada ayna masa örtüsünde bir kelebek coşkusu, üstüne ucu kelebekli yaz kolyemi bırakıp fotoğrafını çekiyorum.. ölümüne sevilesi battaniyemi alıp balkona bi sandalye çekiyorum; kahve battaniye sokaktan gelip geçen insanlar burnumdan öpen soğuk ayağımı saran çorapların rengarenkliği ve gece... gökyüzünde yıldız kazısına çıkıyorum... zor seçiliyor bu şehirde yıldızlar..
facebook denilen anlamsızlığa son vereli bir kaç gece oldu, birileri için önemsizliğimi anlayalı bir kaç saat...
içime bir deniz dolalı bir kaç dakika.
saçlarımın baya uzadığını farkettiğimden beri içimde bir uzun saç sevgisi oluştu, oysa elime geçen tüm fırtsatları değerlendirirdim saçlarımı kestirmek için...
gözlerimin önünden geçip giden kapalı bir kitap, yüzü ters çevrilmiş bir resim gibi yabancı insanlara doğru eğiliyorum lütfen uyuyabilmem için bana bir hikaye anlatın diye, kabus görmemem için bir çığlık atın örneğin çığlığınızı düşüne düşüne de uyuyabilirim.
sandalyemi alıp içeri geçiyorum kapının gıcırdamasını istemiştim ama aramızdaki soğukluk dolayısıyla ona dokunduğum için bir sevi,nç çığlığı atmaktansa küsküs avucumu sessizce öpmeyiş tercih ediyor anlayacağınız barışıyoruz kapanırken gıcırdıyorsa da ben de ona gülümsüyorum.
halının kıvrık halini görebilecek şekilde uzanıyorum yatağa, desenler ve renkler önemli değil önemli olan kıvrımlar herşeyi unutuyorum da yaramaz bir damlacık düşüyor gözlerimden sol gözümde göz kuruluğu var diye... şehri ısıtamadım yine bu gece birlikte üşüdük bulutları bekledim ağlamak için ama bir kıvrımış tek gerekli ve yeterli olacak olan, gelinin yüzünü görmeye çalıştım sonra kalemlerime baktım, defterimi çıkardım yastığımın altından arasındaki kalemi çıkardı en son sensizlikte kalmıştım ya yerine hatta dünyadaki her şeyin yerine bir halı kıvrımını koydum, kapadım defteri, kalkıp ışığı kapattım ama halıya da perdeye de dokunmadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Noktala