30 Ara 2011

29 Ara 2011

savaş bir şekilde





bir gün mutlaka, mutlaka...

Jospi

Bütün günüme bütün güneş düşse ne olur,
Ne yazar üstümden bulut yürüse
Bir tutmuyor beni, ayrılıyorum ikiye.

Sakladıklarımı görmene gerek yok Jospi.

Bazılarımız durdukları yerde öldüklerini söylüyor.
{Dünya boktan sen tamsın kurduğun cümle eksik.}
Bazılarımız eski yıpranmış bir hatırayı
korumak için apışıp kalmış bir çatı.
{Sanki eline alsan, yapacaksın gibi,}

Bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılır Jospi
Bir: Ayrılıktan sonra hiçbirşey olmamış gibi
davranan medeniler; Bir: Atlarına davranan
barbarlar. Onlar atlarını çöle, topuğunu dikene sürerler.

Bilesin, Sultan Sazlığı'nda boynu eğri bir kuşun
ince boynuna yediği kurşun gibi hainiz hepimiz.
Şehirlerimizde bizim birbirimize verdiğimiz sözler Jospi,
Ohooooooo...

Yalan dünya, pıtraklı memleket!
Bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılır Jospi.

_Birhan Keskin - Soğuk Kazı

27 Ara 2011

...doksan

mosmor dudakları
elleri kirli
giysileri kirli
bir kızı ölü
bir kızı biraz uzakta
gözleri kör olmaya yakın

25 Ara 2011

yağmurda yürüyen

...

Dokunmak inceliktir
Tüfeğini
kendine doğrultan
ve doğrultunca
pam diyen
sesim soruyor:

Dokunsam
incinir misin?
-Sina Akyol / Avluda





Her geçmiş güzel zamanın ardından alık alık bakan bir delikanlı bulunur.
Bunların en yüreklileri yalnızlık derneğini kurmuşlardır hiç uğramazlar oraya. -Ömer Arakon.

24 Ara 2011

..kum mum, peçete, çok enerji, çok uyku

göremiyorum
çünkü uykum var
en uykulu blogda yayın yapar halimken
hmmm uykucuk, uykucuk
yastıkcık, yastıkcık
ve elbet yatakcık yatakcık
yarın koşturmnaca
bugün uyku hıımmm
güzel bir gün, idare edilebilecek
nemlenmiş kuru yaprakların kokusu
biraz soğuk
günışığıgünışığı g ü n ı ş ı ğ ı

20 Ara 2011

l

koyacak bir başlık ararken bazı harfler yardımcı olur, gökyüzünden başımıza düşerler. sıkıntı yaratırlar, yazan anlamaz, okuyan anlamaz... 
tam anlamıyla yazmak istediğim hiçbir şey yok, okunmaya değmeyecek bir gün hatta bir kaç hafta
sahi yeni yılda yaklaştı, artık hanımefendi olacak kadar yaşlanmışlığımla durum gözüme pek iç açıcı gelmiyor, yerçekimli seneler, kadınlar, erkekler, nefes alma sıkıntısı, gitmek nedir bilmeyen kar...
başa dönüp dönüp duruyorum.
bir sürü tartışma, kırılma, düzeltme, düzeltememe...
birilerinin kızı olmak,
birilerinin arkadaşı,
teyzesi,
halası,
öğrencisi,
müşterisi,
sinin sisi,
eskisi,
yenisi,
ömrümden gün aldıkça yorucu nitelikler ekleniyor isimime
yollar,
manzara,
nicedir kayıp güneş,
şimdi görsem mutlu olurum dediğim birileri,
göresim gelenler,
tip tipler,
sandalyeyi terkeden bir k.ç
ben de gideyim bari...


...


Ey Xanî, sen ki yetkinlikten yoksunsun
Marifet meydanını tenha bulmuşsun
Yani yetkin değil, ehil değilsin
Belki biraz tutucu ve asilzadesin
Yani inat ve bedel ödemekten
Süregelene karşı bu yenilikten
Saf olanı terk edip tortuyu içtin
İnci gibi olan kürt dilini seçtin
Özenle ele alıp düzen verdin sen
Halk için cefa ve eziyet çektin sen
Ki elalem çıkıp demesin “Kürtler
Yeteneksiz, hünersiz, temelsizdirler
Türlü türlü milletin vardır kitabı
Yalnızca şu Kürtlerin yoktur nasibi”
Hem fikir ehli demesinler ki, “Kürtler
Aşkı amaç diye hedef seçmemişler
Hepsi birden ne talib olur, ne matlub
Hepsi birden ne muhib olur, ne mahbub
Aşktan, sevgiden nasipsiz kalmış onlar
Hakikatten, mecazdan vezgeçmiş onlar”
Kürtler asla yetkinlikte az değiller
Ve fakat kimsesiz ve mecalsizdirler
Hepsi birden cahil, bilgisiz değil ki
Amma öyle yoksul ve sahipsizler ki

Ehmedê Xanî

18 Ara 2011

SONÜLKE


Rüzgar artık sürüklemiyormuş.
Ilık,
Limon kokularıyla süslü bir akşamüstü,
denizin üstünden geçen toprak yolda,
kendisiyle yalnız kalmışken,
<< geçmiş şimdidir,
dalga vurdukça gider gelir çakıl taşları,
hareket içlerinde değildir >> diyebilmesi ne  zor!
Bir şikayeti mi var rüzgardan?
Ağaçlara tırmanılan yaş geride kalınca,
ileriye bakan göz,
oluşmakta olan dünyayı mı görür;
yoksa bakış,
hafızadan çekip kopardığı buğulu nesneleri
önümüzde uzanan  zaman parçacığına mı yamar?
Şimdi uzaklara, tepeden kıyıya süzülen boşluğa bakıyor.
Dünyanın çoraklığı, kendi içi de çoraklaştığından mıdır,
gözüne çarpar.
Sildiği çocukluğunun kırıntılarını mı savurur bu yardan?
Niye günlerin bakıra çalan rengi içinde var olduğunu sandığı efsunla çarpışır,
umursamazlık geride mi kalmıştır?
Hafifti içi, savrulurdu…

Son ışıkta geliyor, ellerine değiyor…
Yokluğa inen bir kuru çiçek, diyor;
şimdi, güldüğünde, neşesi kimseye ulaşmıyor sanıyor.
Geri dönmek için,
karanlıkta,
unutmuş olduğu yolu yeniden bulması gerek.
Sendeler.
Yol çalıların orada yiter ve ay, kendini, görebilenlere sunar.
Gecedir artık, soğuk kalplere işlemekte.
Dilemenin, beklemenin, işitmek istemenin ne denli hoyrat bir uğraş
olduğunu düşündüğü saatte, dizleri çözülür, yorgunluktan değildir, bilir,
kendi kendisiyle söyleşmektir ürkütücü olan, sert, acımasız… Titrer.
Günler, kendisine ulaşan ve kendini sevdiren ayışığının altında,
ona,
gitgide ağırlaşan bir ruhu hatırlatmaktadır.
Kimse ona gidilemeyeceğini, yalnızca kalındığını söylememiş miydi?
Yüzünü çekiştirmektedir – ağırlaşan göz kapakları – eskiden gelen bildik
bir sızı – oysa dün – iri güller – aynı – yapmak , etmek,
uyanmak büyülüdür sanmaktadır.
Kırılmış aynaya, cam kaseye dönen bu hayat, parçalarıyla ona hercai
görüntüler suna.
Almasını becerebilirse, bu zenginlik dese,
diyebilse,
beklediği, beklemeyi tercih ettiği öteki günün bu günden farksız olduğunu
görse.
Şimdi, bir anda dün.
Gider ve çömelir, çöker bir ağacın altına.
Korkularını bu sükunet içinde alt edebilirmiş gibi…
Reddettiği dünyanın içinde olduğunu bilse daha mı iyi olacak? Kimsenin
hayatına karışmadım ki, der.
Bir kelebek karanlıkta kanat çırpar,
uzaklarda biri kıvranır.
Günü günlere, ışığı ışığa, beni bene bağlayan görünmez bir halka olmalı,
başlangıcı düşünmemeliyim, bitişi de, haller içinde bir hal, işte,
olasılıklardan biri, herhangi biri, bir rastlantı, ama öyleyse demektedir,
canı sıkkın,
bıraktığı yerden devam eder,
niye?
Burada  olmanın bir anlamı mı olmalı?
Burada, deniz kıyısında, uzağında, ya da yüksekte, ağaç altında , çökelen
bakışımlarla, niye,
evet, tekrar eder,
aynı şeyleri kendine başka türlü sorman gerek der,
bir yıldız nasıl ölür mesela,
neden, peki neden şimdi, burada…
Ne akseder benden?
Tepelere doğru yola koyulur,
nereden geldiğini bilmediği bir sesi izleyerek vadiye ulaşır…
Azgın sular, şelaleler, yırtıcı kayalar, onlar da mı içindedir?
Susmasını öğrenememiştir daha.
Ses ağzından çıkmaz, zihninde yankılanır.
O sesi de susturmalı. Düşünmeden yaşamasını öğretmeli…
Kimse mi ona söylemedi,
bir ses olsun duymadı,
uyarılmadı mı hiç,
hep başkalarının kazandığını,
sanmak fiilinin kölesi olduğunu,
bilmiyor mu? Unuttu mu? Hiç mi öğrenmedi? Şimdi ne yapacak?
Döner,  bulmayı umarak,
oysa zman, kurumuş meyve,
yokolmayı beklemektedir.
Hayalleri giderek cismi kavrayacak,
saracak, bir olacak.
Bir ateş
bir parça, kesik bir neşe, tedirginlik,
hayal kumaşlarıyla sarıldıkça cisimleşecek.
Kumaşlar yırtılmış,
cisimler tekrar buharlaşmışsa…
Kendisinin bir andan ibaret olduğunu nasıl anlatılacak?
İşitmeyi dilediği ses ona ne zaman ulaşmış?
Bir zaman,
nedensiz bir haykırış ağzında kilitlenir,
sıkılı dişlerinin arasından sızar ama kapalı dudaklarına esir düşer.
Ses olmadığında o da yoksa, düşünceleri, dilsiz yıldırımlar, onlar da mı yoktur?
Ilık bir esintiyle tekrar ürperir.
Hayat, uğultularla, hışırtılarla, kendisini yok sayan
sessizliğe direnmektedir.
Bir söğüt yerlere eğilir.
Tozlar arasından yürümeye çalışır,
yerle gök birbirine katılıyor,
hayat ona kendisini sakınmasını, koşmasını,
uçuşan işaretlerden bir demet yapmasını öğütledi.
Anlamış mıdır?
Kurduğu aksak cümleler gözlerinden okunabilecek mi?
Sözlerin, cümlelerin, tınıların ardında bir dünya var,
onunla söyleşin.
O dünyayı saran hayal de yırtılsın,
ses cisimleşsin…
İşaretler en sonunda tekrar doğsun, nesnelerle bir olsun…
Ona göre değil denen bu sonülke onun olsa.
Burada sözcüklere dokunabilse, onları elinde tutsa,
mehtaba doğru savursa, dile varabilirdi, cüret edebilir, kaybolabilirdi.
Aşk, kavramaktır demeyi beccerebilecek mi?

levent yılmaz

17 Ara 2011

binlerce kanat, onbinlerce yüzgeç, bir baloncuk, küçük bir masal






Kocaman dalgalarla içe vuran müzik, hiçbir yerde hata yok. Hayır, mutlu olmak çoğunlukla yapılan yanlışların ve çirkinliklerin getirisi.
Yüzümü yıkadım, aynaya sıçrayan su damlaları, içine yerleşmiş gözbebekleri ve sadece ben.  Günün büyük bir kesimi bu an.

karın eriyeceği yok.

geçen yıl bu zamanlar, bu yıl geçen zamanlar
yüz yüze kalakalacağımıza ihtimal vermemekteydik oysa, şimdi tüm yaptığımız tüm bulutların yuttuğu güneşten de kayıp sözlerimiz,  aynı masaya konmuş kağıt parçalarından anlamsız bir sıkılganlıkla buruşturduğum elindeki, askıdaki atkın, kahvendeki fincanın, dönüşün kendine, garson kıza verdiğin tanıdık selam hepsi kahve fincanında, iletemediklerim senin adına eski bir kaç selam bunlar, denizin eksik olduğu görüntümüz dicle yeter bize, kaybolmuş yollar bizi çıkarır çıkarabileceği en iyi maviliğe, kızgınlığın yüzümeydi, kalsın bir sorunum yok bu konuda ısrar ısrar üzerine, umursamazlık, inaçsızlık hepsiniz üzerine. kopup giden görüntün, yatağın kenarından sarkıttılmış ayak, tavandaki uykusuzluğuma yetişiyor. sis...

kar tekrar yağacaktır da...

vişne suyuyla kara isim yazdığımdan da söz açmalıyım belki , sevdiğin bir kırmızıdır vişneden gelen. annemle anlaşamanız üzerine bir görüntü gibi geldi bana ama üşüyen ayakların oldu bir an, üşüyen ayaklarım sonra; garip, annem ısıttı.

kar eridi...

elleri yumuşacık bir adamla tanışmıştım geçen yıl bu zamanlar, hem de sıcacık üstelik severdin diye anlatmıştım adamın hallerini.

birbirimizi yeterince tanıyoruz. kar, yağmur, kuraklık...

iki arkadaş

geçen yıl bu zamanlar, diyarbakırın karanlığı, insan hakları haftasındayız, tabi...

sabah hastane, kar, umarsızlık, arkadaşlar, telefon konuşmaları,  müzik, yapmam gerekenler, yoksun da...

PUUFF

13 Ara 2011

solmamışlık




üstte tutmak müziği avuçlarımız göğe bakarken avuçlarımızın üzerinde.
masmavi bir sürü çiçek başımızın üzerinde açarken, yanaklarımız kıpkırmızı
simsiyahken en çok saçlarımız
aynı dilde konuşurken, ana dille, rüyalarımızın diliyle
hayalden küçük çiçekler ve gerçek bir ses

11 Ara 2011

günaşerir

yeryüzüne ikinci bir kez damladı tanrının yüzünden bu aşk
ikinci bir ruhtu
ikinci bir hüzün
çizgi
kısacık ve belli belirsiz artık titrek çizgileri ıslatabilecek gücü akmaktayken damarlarında, renkler kayboluyorken, öleceğizde ne olacak bu anlam arayışı ruhumuza sarılıp bırakmaz/bırakmayız giderken
her şarkı binlerce kulağa uğramak istese bile binlerce dudağa yapışmak istemez, binlerce şarkı uyandı bakışlarda oysa hiç bir dudağı hissetmek durumunda kalamadan bulunduğu yerden memnun
dışarda bir sürü kara karga
çıplak kalmış dallarda açmış, uçmuş, üşümüş
kar, sevimli bir soğuk ve sokak satıcılarının üşüyen elleri
dilenenler, yavaş yürüyen yaşlılar, evinin sıcağında çocuğunu emziren anneler, matematik dersinde sıkılan öğrenciler, dersi asanlar, öğretmenleri sevmeyenler, okulu sevmeyenler, tanrıyı sevmeyenler, pek ender rastladığım kağıt toplayanlar, bir bardak sıcak salep, türü tükenen orkide, sivil toplum örgütleri, ayakkabısı su alanlar, kimi gazetelerin semtlere sokulmadığı haller, karda sarılarak ısınmaya çalışanlar, çıplak kardan insanlar yapan gençler, o kardanlara yıkan gençler, burnu üşüyen bir kız, saçlarını kestirecekler, her tarafına bayrak yapıştırma meraklıları, dağınıklığım, ilaç kutularım, sait faik'in öykü kitapları, baş ucum, yastığımın altındaki değişkenler, kaybettiğim niceler, ve gökten yağan bir miktar hiçbir şey, duygu kayıplı hallerim, bir şarkı bir şarkı, bir buluş, bir bilim adamı, bir gün...



NIYAZ

bu zamanlar







10 Ara 2011

biraz yumdukça gözlerimi yuttukça bir de yumuldukça

k

karda iyi gidiyor gibi

uyku her zamanki gibi al ışık kanlı gölge

gördükçe mutlu oluyorum
küçük bir mor çiçekten ne farkı var ki nazlı nazlı bir rüzgarın yanağını okşayan

9 Ara 2011

8 Ara 2011

Vagif Mustafazade Düşüncə

elimde kalan kırığı, yüzüne çarpan parçası

07.12.11

Sabırlı, fazlasıyla
Kadının yüzü yola bakarken gözleri yarı karanlık, yol bir ayna göğsünde adamın
Sabırlı, umursamaz değil sadece sabırlı, inatçı da değil
O kadar güzelliği tüm aynalardan toplayamaz ki, karanlık fazlasıyla eksik
bir kahve fincanında dahi birbirine karışamayacak iki hikaye
güzel çocuklar koşar yeryüzünde bir gülümsemeleriyle, tüm çocuklar
doğa müziğini akıtır kanlarına, renkler kırmızıya döner
nice uyutulmuş sözcükler, birbirini unutuvermiş sözcükler esnemelerinde birleşir
başını hatırlamıyor olayların, ortası da herkesin terk ettiği bir zamana denk gelmişti
bunun üzerine yazmak istediğim yok
hiçbir şey üzerine yazmak gibi bir istekte taşımıyorum
kadından bahsettim de ah keşke genç bir adam olmanın haricinde biraz resme karışacak, hayallere karışacak bir adam olabilseymişsin, bu kadar gerçeklik ve ihtiyaç eksikliği ve ithal mide bulantılarına yol açan cümleler üretmesen.
Diğer yakasında sıkıcı, aptal bir hal alan rezalet eseri bir sessizlik çalıyordu göğe yerleşmiş ritim tutturmak yanlış bu oruçta. Hiçbir halt olmaz bu her şeyden.

BUZ"yalnizlik"

6 Ara 2011

...

BU GÜN SALI MI ŞİMDİ


Ey sardunya
ey amber

yeni uyanan tembelin
 uzun dalgalı gecesinin
 taze sabahı
solgun kolunun arasındaki

pencereden iç geçirip
 bakışı rüzgara
Salı mı

İlk sahur sensin
ilk seher sen
serapa sen

Penceredeki Ay
mahmur mahzun
ama yarın değil

istediğin sahilinde
yürü uykunun
gün yorgun
 sen de yorgun
 dinlenin kucağında
akşamın
Güneş yükseldikçe
daha çok seviyorum
 sabah ayazı sıcak
aklımız erdi mi
kalbimiz karılır
bugün ne şimdi

minibüs erken mi geldi
geç mi kaldı

Çabuk bindin ama
parmaklarım sıkıştı parmaklarına
Bunu  biliyoruz hiç olmazsa

Öksürüyorsun
 sabah ışığı gibi kendinsin
Kim  öksürmesine bu kadar benzer ki
kimin öksürmesi kendine bu kadar
Kalabalık var sanki utanarak
gece de insan sana göre
uyku da sessizlik de
Bugün Salı mı şimdi

“Süreyya BERFE - Seferis ile Üvez”

Aylin Aslım - Sen mi

2 Ara 2011

saat kaç ki, çokça uyumak istiyor akciğerlerim


GİTTİM BEN...

Bob Dylan & Johnny Cash - Girl From The North Country



"Kuzey bizim yarım küremiz için her zaman soğuktur. Kuzeye gitmek sürgündür kimi zaman. Bazen kaçıştır bazense hayaldir. Soğuk ise aşınmayı engeller. Muhafaza eder. Geleceğe taşıdığı da olmuştur dondurarak.

Sakladığın şey sevginse hiçbir... zaman azalmayacağını bilirsin. Çünkü soğuk saklar.

Kuzeye gidemeyeceksen o vakit soğuk ile ilgili düşüncelerini aktarman gerekir. Soğuk sevdiğini koruyor. Sevgini diri tutuyor. Umutla bağlanmanı sağlıyor.

Umut ise seni ona saklıyor. Onun da aynı şeyleri sakladığını düşünmeni sağlıyor. En karanlık anında ve en aydınlık anında ona ait kalıyorsun bu sayede. Çünkü soğuk saklar.

İçinden saymaya başlıyorsun. Ve soğuk sarıyor etrafını. Kuzeyin rüzgarları geliyor. Kuzeyi anlamlı kılan şeyleri beraberinde sürüklüyor rüzgar.

Kuzey görevini yaparken sen umutlarını besliyorsun. İnanmanı sağlıyor kuzey rüzgarları. Her rüzgarda aidiyet duygun tazeleniyor. Soğuk saklamaya devam ediyor."

1 Ara 2011

ne olmuştu, nasıl kalmıştım, basacaktım mı ayağını? yoksa çarpacak mı?

dört sularında hidrojen bombası yemişe dönmüş olsam da
bu etkinin bir yıl üzerimden kalkmayacağını düşünsem de
bir geçmiş olup kaldı
hmm çok yorgunum
acıktım da galiba
uyku üzerine düşünceler fırlıyor zaten son günlerde zihnimden, bu konuda gidişat hiç iyi değil
dalmakta oluşan problem uyanmakta da meydana geliyor delik deşik olsa bile
ahh günün güzel anının varlığı ve patlamak isteyen anları
yüzüm hep anlamsız dursa da ilginç ve çarpışan gülümsemeler
loş bir koridorumuz var
evimizin genel havası da loş
güzel bir şeydir ışığın sakince yürüyüşü
dikenleri elime alma isteği daha doğrusu umursamazca alışım
iki haftaya çıkan zaman can sıkıcı bir hal aldı
doğru karşılanmayan yanlışların tadı ağzımda, bunu neden yapamayalım ki, her kes içinde gizlice gerçekleştiriyor
kendime anlamsız biri olmanın dışınd bakıyorum da fena halde iyi arkadaşlarım var o yüzden yaşamam gereken mutsuzluklara sessiz kalmam gerekiyor, hepsi cözümsüz konuşmak ta yararsız
sonra başımı alıp gitmelerime bulundukları şartlara göre göz yuman ailem
ama her yerde de yanlışlar var toplamı hata bu gidişatın ve zaten gelişat da aynı
yaşamak bu dediğim anlardan biri geri döndü içime kısacık gerçi parçalar halinde gelen bir hal olup kaldı
adice bir kararsızlık var içimde
ellerimden nefret ettiğimi öğreniyorum bazen, asla titremeleri bitmeyecek diye.
tümüyle tahammülsüzüm, ilacım da bitti, bok gibi
yapmam gereken şey hiçbir şey ken uğraşmak zorundayım ya pek sağlıklı bir uğraş değil
ahh yorgun ve farklılaşacağından bihaber dağınık bir gün
dört sularında hidrojen bombası yemişe dönmüş olsamda
bu etkinin bir yıl üzerimden kalkmayacağını düşünsemde
bir geçmiş olup kaldı
gülümsedim son olarak

olağan şüpheli, ben değilim olağan olan ancak