30 Oca 2011

yağmur yağdı çok çok

ıslandım çok çok
bir koluda ben oldum fırat'ın

29 Oca 2011

kalan üç şey

Sen bir oyun için gizlenmişsin, oyun biterse senin için hayat devam eder. Ama ben ölümcül bir kaybolmanın içindeyim...
tahminler yürütmenin anlamsız olduğu, bir çok şeyin anlamsız olduğu bir durum düşüncelerimi uyuşturmam hiçbir şey ifade etmiyor...
anlaşılmanın peşinde değilim ki yeterince olanaksız bir durum..
ben herkes gibiyim sadece heryanımdan kanlar fışkırıyor ve bunu asla anlamayacaksın..
kimseye acımıyorum biraz tiksinmektir bana göre acı ve ben kimseden tiksinmiyorum..
devam ediyor film...

Ateşin etrafında toplanmış bulunan yüzleri aydınlık kalpleri üşüyen kelimeler

('Bu' kadar uzun başlık) tüm sokak bir çocuğun parçaladığı oyuncakların cesetleriyle doluydu. Bunu görünce...
bu konuyu geçelim en iyisi?
kulağı çeneme değen bir cansıza ne söylemem gerektiğini bi düşünelim derken o konuşmaya başlıyor beni ölünceye kadar sevebileceğine dair, bunun için burdayım ve beni fazla yıpratmasan iyi olur. Bir canlı içinde aynı durum söz konusu. Bunu da geçelim.
bir tahtaya yazdığımız adlar, duvarın attığı çığlıklara kayıtsız kalışımız, pembe öğeler, elektriksel sorunlar, acıktığını hissetmek, boks eldiveni, su şişesi...
şunları, şunları, şunları yapmalıyım: ...

hımm aaa

Dehşet verici güzel bir manzara, bi o kadar güzel bir yolculuk.. Beyazı bile koyu bir beyaz yanımdaki adamla birlikte kitap okuyor olmak ve kendisi için ışığı yaktıktan sonra bana da tavsiyede bulunması vs güzel yani ne bileyim kendimize saplanıp kalmadğmza işaret... Bir diğer yanımda aşırı derecede kırmızı ve oturduğundan bu yana kulağnda telefon bir kadın! Güzel bir gün paragrafsız daha doğrusu tek paragraftan oluşan.. Trafik levhaları, henüz farkettiğim durumlar ve tükenmek üzere olan gün. Ve ben belirsizlikler içinde bi parça hoşnut bir belirsiz kişi. Şehrin ışıkları göründü aldınlıklarından bana da aydınlık sunmak üzere.. Hayatta olan insan moduna girecem nerdeyse hissediyorum gözlerimin açılmasından bunu yapabilirim sanırım ... Hadi beni güldür biraz

Anouar Brahem - Vague (e la nave va)

27 Oca 2011

istemeden

en sevimsiz yolculuk

bir yolculuk öncesi ve sonrası

gitmek istediğimi bi yerden çıkaramıyorum. tanıdık olmamakla birlikte aptal bir yüze sahip bu gidiş..

kös kös savaşmak

o kadın yaşadıklarının acısını çıkarmak durumundayken acaba ne değişiyorki acısı azalıyor mu bu şekilde zarar verirken sadece zamanla herşeyin değişebildiği ve beraberinde unutulduğu için azalacaktır acısı ama ben yapamam, uğraşamam...
etrafı boyarım, bulabildiğim herşeyi boyarım...
saçmalrım...
yazarım...
çizerim...
ama kös kös savaşırım bazı durumlarada...
bazen kös kös savaşmalı...
kimsenin ruhu duymadan...
kendi hava sahamda...
konuştuklarımın boş şeyler olmasına dikkat ederek çoğunlukla
ben halen küfrediyorum hayata
güzeliği varsa kalanı da bozayım ki tümden bozuk bir şeyde kimse kalkıp ımmm şu olmamış diyemez ki şansım varsa tımarhaneye kapatırlar

itin üremesinin herhangi bir durum ve duygu değişikliği yaratmadığı kervan

ne lan bu içimdeki esrarengiz küfürümsü kaba aptal hava, ne ki, ki ne ama en azından yazarken ağzımı tutuyorum ya da böyle ortalık yerde evet ne kadar samimiyet o kadar küfür ve serbestlik ve anarşi..
hayatlarda eksik ve uzak olmak bazen en ideal hal ve olağanüstü de o kadar sokak ev hayat eş dos akraba çoluk çocuk aç veletler amanda aman ne de güzelmiş bu kız bu saksıdaki kaktüs ve bu zatı haliniz...
okulda doğdum okulda ölecem gibi, iğrenç ve bıkkınlık veren bir durum üffffffff...
biri şarkı söylese, birlikte şarkı söylesek diyecek oldumm ama kadının biri kusa kusa ağlıyor...
şu an yolculuk halinde olmak vardı öyle bir yerde sahip durmadan ama yok...
kafatasım oldukça ağır ve ağrılı geliyor sanırım beyin yerine başka birşey var-kessinlikle, ara ara patlayan bir madde olabilir-
pür dikkat film izleyen bir insanı izlemek te komikmiş, kendi hayatımı abuk sabuk bir şekilde izleyen hatta izlemekten öteye geçmeyen biri olarak yabancı bir durum bana...
doktor gelebilir miyim?
kapıyı açan bir ele eşlik eden kapı sesi bir tane daha ve su sesi, burda biri daha vardı nerdeki?
ilgi alanıma girmeyip hayat alanıma giren bir nesnenin sıkıntısı, devam...
yere çarpan nesnenin sesi ve yine bir kadının sesi, kötü şeyler oluyor gibi...
ve bozulmalar, tik takları atlatmalar
bunaltma çabaları, defolma isteği, deffedilme...
ahhh ne de büyük komedi ve kuçağında kendisinden yaşlı olan çocuğu trajedi
şaka mısın sen, ah hiç komik değil...
yuhhlar falan işin içine karışıyor...
sanal olmaktan öte, sakarlıkla iç içe...
kötüüü adamcıklar elveda güzellikler...
let's go
yeterince dikkat bozukluğunu ağzına kadar küfürle doldurmalıyım gözlerimde bi alem aç derken kapatma durumu...
aklımı başıma almayı çok istemezdim ama kafama bas gitleri dayamadan önce ah size dil çıkarmak vs nin ardından belki şunu demeliyim ki aklım sığmıyor kafa tasıma oldukça kalın ve içi gereksiz bir sürü gereksiz bir sürü sürü sürü yani zorlamayalım :P

sevgigiller; o dağınık ve değişken familya


hepsi hepsi ılıman iklimlerin aslında dondurucu suratlarının ürünüydü. kapıda sizi vücut ısınızı dengeleye bir aptallık karşılardı sonra hastalanmanıza sebep olabilecek dengesiz bir sıcaklık ve dönüp dolaşıp kendinizi kapıda bulursunuz ama dışarı.. bu arada dışarda kar olabileceğini düşünüp yanınıza sadece sizi soğuktan koruyabilecek herhangi bir şey alın yahut bir kutu kibritle kibritçi kızı oynayın..
araya reklam sıkıştırabileceğinizi sanmayın, hayat olduğu gibi kalsın...
akvaryumdaki suyu başınızdan aşağı dökün ve balıkçığınız ölsün, yapasım geldi...
fırının kapağına eliniz sıkışmış gibi yapıp pişmesini zevkle izleyin...
ağaca tırmanın, mümkünse çalımsı olsunlar zira yaralanma olasılığınız yüksektir...
vadide koşunnnnn...
pencereye yüzünüzü dayıyorsunuz son kez içerde ne var ne yok diye, koca paranoyak sizi...
çokta umrunuzda değil başağrılarınız, hiçbir ağrı önemli değil zaten tüm acılar biraz da abartı...
uykum geldi

çukur

dağlar aynı yolları kullanmamızdan ütürü mü oluştular ne.. şu içimizdeki huuuwww soğuk rüzgazların estiği

26 Oca 2011

La Valse d'Amelie

STALKER: Shadow of Chernobyl Theme Song

American Beauty - Woke Up This Morning

Requiem for a Dream Soundtrack - Theme Song

siyasiyabend -bidesen


u

Söylenecek bişey yok sırtımızı döndüğümüz bir saçmalık için. fena halde kokuyor üstelik ve burnumun direği çatırdıyor gömmek en iyisiydi tabi ancak hazır uygun bir mutsuzluk aracı varken gereği yapılmalı.
dışarda homurdanarak geçen arabalar, insanlar ve cuf cuf trende gereğini yapıyorlar...
günaydın, günaydın, günaydın...
sessizlik dolu ekrarda kar yağışı derken bir yağmuru çok gördüler ya hatırlayınca topraktan yeni çatırdama sesleri geldi...
ne diyorduk yok burda canım ne isterse kendim için sade.
fena halde talihsizim ¡ tanrım, tansiyon denilen o yaşlı kelimeye takıldı aklım ve bir o kadar da genç olan nabza aradım aradım ama engellemişler bu kadar özgür olmalarını istemiyorum hatta karar vericiler onlar olmasa süper olacak arada durdurmak fena olmaz ama büsbütün durdurmam söz...
la la lalal lal la şimdilik bu kadar . Yeter

25 Oca 2011

şapkasız tavşan

Elimdeki senaryodan vazgeçemeyişim, birkaç sözcüğün aşağlık büyüsü, evet hiç hoş değil çünkü gerçekler acı olduğu kadar terbiyesizde


Kırmızı başlıklı kız neden burnumun yanmadığını soruyor, iyi de ben büyükannesi değilimki?

La Fugue - Armand Amar


D.S.S. - Kuş, Dünya, Kelebek ve Çiçek





:) gelmişimden geleceğime (:

bir sabah gözümün önünden geçen trenin burnumda bıraktığı metal kokusu

burda ne arıyorum, bu şehire gelip kendimi bir eve hapsetme düşünceside nerden esti kafama... en büyük hapis bedenimken daha kaç zindana kapatabilirim kendiminin peşindeyim sanırım. ne farkeder binlerce zindanın içinde olmak zindanlarda olmakla zindanda olmak arasında bir fark varsa zindanlarda olmanın saçma olması... ben sadece tükeniyorum, durum bu?

24 Oca 2011

başkalaşım

gök/yüzü yüzü/gök
yaşıyoruz işte yer/yüzü
öldük yer/altı/yüzü


23 Oca 2011

kuş vs. sesi

ne de uykulu bir koku, içeriye de doldu...

14 Oca 2011

dezenfekte edilemeyen ve hala buralarda olmakta ısrarlı ölmüş olduğu halde kurtulamadığınız şey

Anlık geçerliliği olan şeylerin tanrısallaştırıldığı bir dönem. Saat hakkında hiçbir fikrim yokken bir isteğimin de ondan bağımsız yaşamak olduğunun farkına varıyorum, zamanı da bu lanet duruma sokmuşlar, çok mu değerli zaman, tanrım bunu söylemem niye hiç inandırıcı gelmiyor ve niye artık güvensizliğin günlük dua halini aldığı günümüzde, ah evet bu konulardan bahsetmek gereksiz, düzene ayak uydurmaktan ziyade herkesten bağımsız trajikomik dansıma doğaçlama figürlerle devam etmekteyim, buna yaşam diyenler de oluyor ama son beş yıldır yaşamın dışında yaşıyorum ki ne zaman kendimden geçercesine dans ederken farkına varmaksızın kendimi diğer tarafta bulsam sinir sistemime yeni bozukluklar ekleniyor var olanlarsa ilerliyor. Geri dön arzu orası sana göre değil.
onların kalıplarının tuzağına düşmek istemezsin değil mi, basit ve içten olmanın haricindeki bu dansta geçen figürlere tapmaya meyilli olmaları pek önemli değil ama sana bir diğeriymişsin gibi davranmalarına, en çok korktukları ve en hoşlarına gitmeyen durumlarla seni tanımlamalarına izin verebilmen mümkün mü? Hele de bunu ileri götürüp bu yolla üzülmeyi amaçlamaları.





tüm sevgilerim canıma okuyor. Ruhum buna alışkın, herşeyin farkında ama bedenim tükeniyor. Ona da yazık üzülmeyeyim diyorum boşver sen bana verilen bir cezasın ama sırf biraz daha kalbine sarılmak için terkedemem seni senle tükenmek güzel diyor bana. Saatin kaç olduğunu soruyorum, bu konuda konuşmak istemiyor onu yıpratıyor diye. Peki benimle niye konuşuyorsun diyorum, farkında mısın aynı nefesle ıslık çalıyoruz bu benim en sevdiğim müzik diyor.




hafızası çok zayıf, beynindeki sorunların ruhuna zarar vermemesi için tavan arasına saklıyor en sevdiklerini ama çoğu durumdan habersizce lükslerinin peşinde bir yolunu bulup kaçıyorken kimiside bu lanet yere zarar vermeden gitmek istemiyor...





hiçbir kötü ve iğrenç düşünce beni bağlamaz ve kullanmam, yüzüme gözüme elbiselerime bulaşmış olanlarsa beni inatla iğrenç görmek isteyenlerin ürünü, tükendim silmeye mecalim yok, evet dışım kötü.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------



Beni yanlış anlamamanız için ihtiyacınız olan düzenlemelerinin hepsinden kaçınıyorum. Bozuk kelimeler ve noktalama işaretlerinin canına okuyor olmam tümüyle sizi protesto etmemden kaynaklanıyor. Yazılarımda anlamanız gereken ya da alınmanız... hiçbir şey yok ama siz birbirinizi kötü ve güvensiz görmeyi ön plana almışken ne diye size fırsat vereyim, ama tek bir kötü cümleye ve belki iğrenç gelecektir size hepiniz öz itibariyle iyisiniz, buyrun taşlayın beni ama ben hala bir başkasının yazısı için yazıya dikkat ederim o ben değil çünkü. Hepimizin beyni bağımsız daha iyi çalışıyor oldu mu size iki, canınız cehenneme çünkü sizsiz olmuyor buralar çok soğuk

13 Oca 2011

gdsyhe5yh

Kemiklere veda
kendine ait bir yerin varken boşlukları doldurmak gibi bir kalitesizlik yapamazsın otur oturduğun yerde

doğrusu

Küçük bir hayat benimki
Henüz büyümemiş
taşları ayıklanmamış çığlıklar sarkıyordu dudağımızdan hiç öyle özenerek atmıyorduk ki elimizin hamuruyla sıvanmıştı da temizlemeye bile halimiz yoktu bir parça da saçmaydılar tümüyle de bizdiler ve hiç dedirtmiştik sonra da hiç kırıkları saçılmıştı ortalığa bitmiş miydik ne

başına buyruk

Gözlerin görebilseydi masmavi bir gökyüzüydü içimdeki ama gözlerin doğmamıştı daha_içimde_ geç kaldın bense ölmek için erken davrandım… görebildiğin soğuk ve kapkara bir kara delik…
Yoruldum artık aynı şeyleri yaşamaktan yetmedi i henüz anlamıyorum ..  biraz sessiz olabilir misin uyuyacağım lambayı kapa kapıyı kapa
Biraz duy beni biraz duy ne olur..
Neyim var şu var lağım gibi akan hayat
Neyim var en azından sabrım halen yerli yerinde.. sussan seni duyacaktım.. sustun sessini özledim ağladım duyduğum hıçkırık sesiydi sadece şimdi sen hıçkırıyor mu oluyorsun yoksa hıçkıran benim ve sense yok musun.. dinle beni duy beni kapatma yüzüme hayatı kapatma üzerime karanlığı .. ihtiyacım olan soğuk ve boğuk bir hayat değilki sar beni toprak ve bir sürü börtü böcek yiyin beni
En sonda olacak olan bu değil mi eskit beni zaman incit beni ey insan ..
Düşlerim yok anlıyorum düşlerimi aramaya çıktım ya da düşler satın almaya tanıştığım insanlar tanışacağım insanlar bir şey yazmalıyım o kadar bunu yapmak zorundayım mahkumum buna duyman önemli değil beni…
Birazdan sana döneceğim hAYAt…

boş

Tabi ki hiçbir şey söylemeye hakkım yoktu herşeyden önce gitmliydim ama bir saniye anlamaya çalışsan zaten gitmiş olduğumu anlayacaksın keskin bir terkedişmişlik kokusunu duyacaksın o minikmi minik hücrelerinde. Masalının hiç iyi bir sonla bitmediğini sanacaksın ama belkide çok kısa bir süre sonra herşeyin farkına varacaksın her şeyin birbirine benzediğini hepimizin. Böyle dedikten sonra boşveeer diyeceksin sonra da ne anlamı var olacaktır boşverlerin. Aklını kullanırsan anlayacaksın ancak çok yazık ki bir bok anlamayacaksın ve özellikle şu bok lafına takacaksın, neden acaba ?

entropyk

Birkaç gün daha geçiyor hayatımdan, birbirinin aynı, hep aynı. Aynı renklerde soluk alıyorum. Seni kendimde buluyorken, kendimi kaybediyorum. Yeni insanlar tanıyorum, güzel insanlar. Onlarla konuşuyorum, dertleşiyorum.
Özlüyorum.
Sabır yetmiyor bazen, koku yetmiyor.
Önümde, arkamda, sağımda, solumda ormanlar yükseliyor, yemyeşil. Dağlar yükseliyor karı bekleyen. Yollar uzanıyor sana doğru mu , bana doğru mu belirsiz.
Korku kalmadı ruhumda, bazen hiçbir şey kalmıyor ya.
Sevdiklerini uzakta bırakıp, uzağı sevmek mi yaptığım, kendimi daha çok sevdiğimden mi uzaklardayım. Hayatın gerekliliği biliyorum ya, olmuyor ya da çok zor oluyor.
Nasıl günler bunlar; soğuk, ıssız. Mesafeler, mesafeler, mesafeler….
Yeni insanlar tanımak.. yeni güzel insanlar. Seslerini duymasam da yüreklerini hissettiğim. Yeni insanlar tanımak. Yeni ve beni yaralayan insanlar. Bana yeni hikayeler anlatamayan insanlar….
İçimden geçen şiirleri duyuyor musun? Avuçlarımdan kayan..
İçim acıyor, acı şiirlerimi okuyor musun?.. okuyorsan acısını dudaklarında mı yoksa ruhunda mı hissediyorsun?..
Şiirlerimde yalnız bırakıyor beni, beni unutuyorsun.
Bir ressam fırçasını son kez dokunduruyor tuvale, heykeltıraş son dokunuşlarda eserinin. Bense şiirlerimi bırakıp ölmeyi seçiyorum sanki. Resmin son halini görmemek için, parmak uçlarıyla dokunmamak için heykele, yarım kalmış şiirlerimi ruhuma saklayıp ölmek ya neyse boş ver…

dünü kullanıyorum ben hala saatler yarını gösterirken

Yarını elimde bir demet çiçekle karşılayacak değilim umrumda bile değil ben uyuyorum sırf kelebekler mutlu olsun diye günaydın diyeceğim onlar uçup gidecek öylece mutlu benimse kemiklerim kırılacak belki sevinçten ama sanmıyorum

bir şarkı daha dinleyeceksek bir dans daha karışmalı kelimelere ve bedenlere

Ne yazık ki ayağını burkmuştu kalbimiz, birinci dereceden yanıklarını söylemeye gerek bile yoktu dansmış peh yüzümüzün akıyla çıkamamıstık şu mutlu olma işinden dansmış şarkıymış sakin ol biraz ve uzun zaman sonra çilekli bir sakız

talihsiz genç ihtiyarladı

Arada sırada bana acıyabilirsiniz ama lütfen benden uzaktayken yapın bunu.

click

Boşvermeyi öğrenmiştim oysa peki o zaman şimdi n'oluyorum? -sayıklıyor. Sessiz sezisiz.

Çöpteki masal ve çiviler

Kimin hayatında birşeyler eksik değil ki ? Kim çöp kutusunu kullanmadı ya da daha kötüsü yerlere atmadı çöplerini. Eksiliyoruz-eksiltiyoruz. Ayağımıza sıcaktan yumuşamız sakızlar yapışınca uyanabiliyoruz ancak ne mutlu mu bize sövüyoruz. Ayağınız nasıllar - geliyorlar mı - gidiyorlarmı?

Bir kuru kaldırım taşı, bir kuru göz

Ağlayabilirdim de dengesizce , bir gemide de çalışabilirdim ama kayboldum ne olacak?

kulağa kaçan su ve depresyon

Şu durumda su bizi rahatsız etmez ya da kafayı yememize sebep olur. Ikinci bir kez kafayı yiyemeyeceğimiz için daha çok kafayı yeriz. Işte böyle. Tadıda hoşumuza gider ama iyice yemezsek ölümümüze sebep olabilir. E yiyelim şenlenelim o zaman.

uçuk

Sorun bir değilki.. Hangi birine yetişeyim? Gökten sayılar yağıyor. Kafamdaki şişikleri sayıyorum, evet sorun bir değil.

Ezber

Yanlış anlaşılmanın sonunda öğrenilen gerçeklerle örülü bir gece. Annemi babam sanmayı nasıl başardın bilmiyorum ama bu hatanı düzeltecek değilim hoşuma gidiyor, pek komik doğrusu. Sıra da ne var beni sen mi zannetmen..

Iyi saatte

Sayıklaman korkmama sebep oluyor. Neler söylüyorsun sen öyle, neden bu huzursuzluk.

eğri

Bir diğerinden üstün olduğunu sanan zihniyete lanet olsun. Bir diğerinden daha iyi yaşama hakkı olduğunu sanan ve bunun yanında diğerini sömürmekten zevk alan zihniyet kahrolsun./ Bu duruma seyirci kalan zihniyete yuf olsun...

Kek yapalım

Cümlelerinin yaratıcısısın, tıpkı hayatındaki yetkinliğin gibi. Arkana yaslan ve hiç zaman kaybetmeden yarat.

...

Ellerini çiçeklerle kıyaslamanın sonucu nasık ki çiçeklerin ölmesine sebep olduysa, gülümsemeni güneşle kıyaslamakta güneşin sönmesine sebep oldu. Yani kıyamet koptu. Herkes öldü gökyüzümün altında ve artık o herkesler bir şansa daha sahip olmayacaklardı. Onlar için uğursuzluktun ama inan şanslarını kaybetmiş olmaları ve buna üzülüyor olmam saçmalık.

müteakip

En azından mertçeydi sözlerin, şimdi olumlu birşeyler arayınca herşeyin olumlu olduğunu rahatça görebiliyorum. Herşey olması gerektiği gibiydi ve ben artık anlıyorum...

fare ,)

İnsanları birbirine bağlayan şeyler olmalı; eşyalar, mekan, soluk... Böyle somut birşeyler. Bilinebilir mi ki oldukça cansız bir nesne kurtarıcı olur, evet bilinmeli.

tahteravalli

Maalesef canımın her istediğini yaparım, başkalarına zararı dokunmayacak ölçüde. Canımı sıkmamalıyım.

ya ya

Sen kulaklarını tıkarken seni vurmaya çalışıyorum. Herzamanki gibi; ıskalıyorum

Ak kedi ve hiç görmediği kadar sevgi

Varlığını varlığıma armağan etmeyi bırak ve şunu hatırla- ah canım ah halen en değerli ses bizim şarkımızda can buluyor ve bunca ayrılık bizi yoruyor. Hadi gel sarılalım ki barışmış olduğumuza kanıttan ziyade geleneği bozulmadığı, bozulmayacağını hissedelim. Her günün güzel olsun, benimle olsun. Hem en güzel bizim şarkımızda dans edilir diye de, evet evet devam edelim..

kara kedi de gelir sonra, der ki:

Gülümsemesi ruhlarda iz bırakan değerli yüz, bir daha gülümse ve bir desen daha oluştur ruhumuda, ki her gören hayran kaldı hep o şekillere. Söz bu sefer ben yaptım demek yok ama önce öpeyimd e geçsin, yok yok sen bi daha gülümse, ben ben gülümse diyorum da başka birşey demiyorum. / ellerinde de ne denli güzel duruyor ellerim, merhaba tatlım.

gözlerine kelebekler konabilir

Uykun geldi yine. Seni incitmeden kucağına aldı, bende masal anlatmaya koyuldum. Ama senin uyuyacağın yok benim canım. Ve ben uyuyorum yerine ,) -bana ne-

vs.

Bizimde canları atabileceğimiz cehennemlerimiz var, ha sırada beklemekten sıkılan varsa buyursun kendi cehennemine canı. Isterse canı

...

Zaman, her zamanki gibi en büyük suçluydu. Kelebeklerin ölmesine nasıl dayandı. herkes ölürken o nasıl kaldı

eski bir şarkı gibi

Şarkının devamını getirmesi iyice emin olmamı sağladı.. Biraz -epey- içim acıdı. Suçlu kimdi bu durumda ya da suç varmıydı ortalıkta? Velhasıl bu gün, üzdü birçok anıyla temiz bir kefenle cehennemi boyladı. Ama ben, bedenim orda dururken kabul edemem ki durumu şarkı benim için miydi yoksa, her neyse zaten pencere pervazına koyarak unutmuş saydığım bir tabaka.. Emin olmak ya da olmamak işte umrumda olmayan mesele budur. Hepsinin canı cehenneme, yani yine beraberiz..

son kez

Nereye doğru uzanıyordu siyah ve uzun çizgiler, yüreğimden de geçen? Ya yanağıma konan gülümseme, öpücüğün yanında sönmekten beter olduğu, nerde? Çirkin şarkılar söyleyen ses yok. Bir kalıp sabun olacaksa sonumuz tek bir kalıp olmalıydı. Ama ben sadece yaşayan kül olmayı başarabildim. Ve senin sevmeyeceğin mısralar sıralıyorum..

en önemlisi

Kendi tercihi olmayan yalnızlığı yaşayan insanı görünce içim acıdı. Hak mı ediyordu? Belki evet ama sıra daha belkiye gelmeden bir hayır çılkıyor karşımıza.. Seçimi yalnızlık olan insanı da sevdim, süperdi belki, ama daha çok o kokusuna bayıldım ruhunun ... Seçimi birliktelik olan insanlaraysa başarılar diliyorum. Bakalım birbirinizı yokedebilecek misiniz...

Nota

 

Fısıldaman eminim hoşuna gitmiştir karşındakinin, daha ne olsun.. Ama ağlama, o da hoşuna gitmiş olabilir...

nerden estiyse bu yalnızlık

Tüm harflere dokunmak ve anlamsız bir sürü şey yazmak gerek şimdi madem anlatamayacağım kelimelere dökemeyeceğim şeyler var sözcüklere saklayayım bunca karmaşanın içinde kendi karışıklığımı da eklemeyeyim diye bir süreliğine dışarı bırakmayı.. bir kağıt parçasının ya da herhangi bir şeyin üzerine bırakmak
Ve bıraktım yukarıdaki sözcüklere anlaşılmaması gerekiyor sormayın hani nerde diye.
Bir hikaye anlatacağım kendime belki sizde duymak istersiniz diye yazacağım içimden geldiği gibi yeni insanlarla tanışacağım tanıştıracağım sizinle de
Herhangi bir yerde herhangi bir zamanda bir sürü herhanginin içinde yaşayan bir çocuğu göreceksiniz kız mı erkek mi her neyse uzaktan göstereceğim. işte o çocuk az önce yolda, yalnız gidiyordu. yağmur yağıyordu ya sanki bulutlar da yalnız yürüyorlarmış ta hafiften gözlerinden gözyaşları döküyorlarmış gibi bir yağmur.. Çocuk şemsiyesini az önce kaybetmiş miydi yoksa yağmurda ıslanıyor diye kızgındı kendi kendisine ve bir parça da üzgündü.
Kendi evi olacak ki kapıyı vurmadan gireceği eve doğru yönelirken sağ elinde şemsiyesi olduğunu ve çocuğun yağmur şarkısı mırıldandığını görüyorum . ne kendisine kızgın ne de üzgün ve üstelik bir çocuk değil bu.
Kaçıncı katta bulunduğunu hesaplamadığım biri pencerede, aynı binanın bu bir kadın otuz yaşlarında gözü sokakta oynayan oğlunda.
Bir çocuk arıyorum ben hala kız mı erkek mi belirsiz , başka bir şehirde bir marangozcunun ikramı Karadeniz çayının yabancı tadında yine o çocuk geçip gitti kalkmalıyım
önümde çamurlu bir patika iki tarafında kavaklar boylu boyunca uzamakta nerde bu çocuk halla hala üstelik ben galiba ölüyüm.
Benim topraklarım , yarım bıraktığın cümlelerimin yasını tutmak için karalara bürünmüş taşlar, bir sürü koyun görünce sevindiğim , dümdüz ova sonsuz sayıda taş.. ve bir çocuk belli belirsiz dağ eteklerinde görmek isterken pamuk tarlasında gördüğüm bir çocuk elleri yaralı düşleri bile olmamış bir çocuk , bir çocuk sadece koyu renk kullanabilen, bir çocuk daha, en köründe sabahın kendisi gibi belirsiz bir hayatın içinde,bir sürü çocuk işte kız mı erkek mi belirsiz..
Bir hikaye bu hikaye olmadığı kessin, kendi kendime yazdığım…

17.01.2010.

Yazı tura çıktı, güzelim buradan da geçse ya

Müzik - ritmik hareketler,
-anne dansı leylekler mi getirdi?
-hayır yavrucum, çingeneler.
-anne beni çingeneler ne zaman terk etti
-anne bırakalım herşeyi seni özledim ben.

şöyle söyleyeyim

Ruhuma takdim ettiğin kalitesiz plaketler, çirkin kelimeleri gözlerinin ve ve ve güzel süsünü vermeye elimin varmadığı dizeler. Bana de ki: bu bataklığı kim yarattı? Bence hatalar..

Zemin-şekil ilişkimiz

Çoğu zarar, nerde karar... Halen ışıktan ve ışıksızlıktan şikayetçiyim... Çünkü gözlerim açılmadı daha, anlayamazsın tabi! Zamanı kendimin yanında geçiremeden, kendime benzeyen kendilerle geçirmek... Ilk göz ağrısı, bakışımlar, elbette bir sürü yalan ve elbette kendini yok bir ettiğin uyku molası...
  • --- Adlarını unutup dursamda yüzleri duruyor hala, yüzlerini unutunca da adlarına tutunacağım hatırlanmaya çalışıldıklarında ama şimdilik kahve/çay/sigara/... molası, ne aldıkları da önemli
    • ---Birbirimizden çaldıklarımızı boynumuza asmayı ihmal etmedik buluşmalarımızda, böyleyken gözlerimize baka baka yalan söyledik.
    • --- Saflığım başıma vurmuştu. Neyse ki öksürünce geçti.
    • --- Karmaşa
    • ---Böyle bir ütopya, kara toprakta biter... Karmaşanın devamındaki saçmalamalar...
    • --- Tamirat dolayısıyla kalbime uğradı, evet bu şey kalp olabilir ancak daha çok mideye benziyordu, evet bu şey öd kesesi, evet lenf düğümü, kessinlikle kemosentez yapıyorsunuz... Bir sürü saçmaladı ve nihayet gitti
    • --- Anlayamaman tümüyle benim sayemde, ama yüzümden değil..

hep de hep

Zaman geçiyor
Yazacağım her şey tükürülüyor üzerime yaşayacağım her şey yazılıyken anlıma kader vs neyse işte yaşanıyor bir şekilde yazmam gerekiyor biliyorum ama yazamıyorum niye bilmiyorum yazamadığım yalanına mı inandırdığımdan mıdır nedir ya da yaşamadığım her ne kadar berbat olsa da .. bir şeyler arıyorum içime çekecek beni acılarımdan edecek bir şey ama kandıramıyorum kendimi o kadar ucuz atlatamıyorum biliyorum unutmanın yok etmek anlamını taşımadığını hele unutamamanınsa hiççç taşımadığını.. birileri acı çektiğini anlatıyor yardım etmek istiyorum ama olmuyor artık hiçbir şeye yaramıyor gibiyim yaşamayı başarıyorum aslında bu çok büyük bir şey ama insanlar yaşamaya çalışanı değil yaşamını güzelleştirmeye, refah düzeyini yükseltmeye çalışana, yüksekte olana yaşıyor gözüyle bakıyor ya lanet olası bu durumda biraz daha yaşamaya çalışıyorum o zaman da kaliteli bir ruha sahip olmadığım ortaya çıkıyor deli olduğum, olansa sadece ölüyor olmam ölü olmam. kimseyi teselli edemiyorum, merak etmiyorum diğerleri hakkında olup bitenleri ama halen tehlikeli olduğumu sanalar çıkıyor ya bazen gülüyorum o zaman sırtım ağrıyor sol omzum herkesin iyiliğini istiyorum o kadar. birileri çok bağlanıyor bana, birileri kendi sınıflarına yaptığım bir dalış zannediyorlar onların sevdiği şeyleri sevince. Özellikle son durum oldukça sinir bozucu…
Sanırım her insan sözcükleriyle doğuyor ve feda ediyor bazen o sözcükleri. bense unutuyorum belki de başkalarına kaçtı sözcüklerim. Onları özlüyorum..

eteğimdeki yalnızlıklar ve yanlışlar


kızlar etek giyer
kimi zaman omuzlarından baslar etekleri
omuzları sadece omuzdur, et parçası
sonra çiçekler ve desenleri olur eteklerinde
kuyruğu olur eteklerinin; bu iyiye işaret olabileceği gibi kötüyede işaret olabilir
...etekleri yırtılabilir
uçurtmaların yırtılması kadar acı verici olabilir
daha fazla
ve daha fazla
kızlar yahut kadınlar
etekleri
dizleri
sayıklamaları
uğradığı haksızlıkları
güçsüzlükleri
akrabalıkları
çocukları
düşleri
sancıları
sancı
onlar
biz
yokluk
etekleri
ayakkabıları
ayakkabıları gecenin on ikisi değildir sade
gece yarıs onlaı yaralar aslında
neden bir periye ihtiyaç duyarlar
neden bir kulede hapiste olan onlar
ve neden kendileri kendilerinin kurtarıcıları olamıyor
neden izin veriliyor onlardan olmayanların kalemine mahkum
kendine ait bir odanın eksikliği mi sadece
sesleri çıkmıyor diye mi seslerine olan sesli
biraz daha gür
ve biraz daha
kim sevdirdi kırmızıları da
kim unutturdu siyahı
kim def etti üzerinden beyazı da
kimi asmalı
etekleri bazen başından başlar
onların elinden gelen bu
ve hayatı taşırla eteklerinde
ve parmak ucunda bitirirler
son verirler

(nerdesin* (nerdeydim+1))/iyi

hep te uzaktaydım
sonra bir el kağıt verdi elime
bir diğeri kalem koydu yanına
insanlar yaratılmadan önce yaratılmış kutsal bir mum eşliğinde
bir rüzgar saçlarımı dağttı
mum şarkısını söylerken
rüzgar sağlarımı dağıttı
taşındığımı mı sandın
ortalığı kutsal bir saçın yanık kokusu sardı
rüzgar saçlarımın külünü alıp götürdü
saçlarım böylece kısaldı
kutsal mum bana eğe yazmazsam söneceğimi söyledi
canın cehenneme dedim
way öyle mi dedi
canımı cehennemde buldum
şimdi nerdeyim bilmiş oldun
irin veriyorlar burda
iştahım yok
ikinci bir kez ölünmüyor diye
umrumda değil
zebaninin günlüğünü temize çekiyorum diye özel muamele görüyorum
yanmıyorum
ama bu günlüğü temize çekerken senin günahlarını görmek canımı yakıyor
sonra sıradanlaşıyorsun
çünkü başta türlü bir yazı bu
sana dokunmam gerekiyor senin hakkında yazarken
kimin hakkında yazarsam hepsine dokunuyorum
sıradanlaşmanın sebebi tırnaklarındaki beyaz noktalar
altı üstü keratin deme tırnaklar için
bilmiyorum sebebini ama sıradanlaşıyorsun
nerdesin
burdayım işte
mum affederse diyorum
affediyor beni sessizce ama ben duyuyorum
artık yazmaya mahkum değilim diyor
alıyorum elime kalemi
başlıyorum
ilk kelime
nerdesin?

yazıkonak belediyesi öğrenci bileti 50 ykr ve akabinde bir şiir

tilki kavşakta

bir kirpiye yol vermek için kavşakta durdum
ve son parçayı dinledim senin kasetinden, sersemledim
benim için seçtiğin şarkılarla: böyle giderse, kylie minogue
yerini mi alacak çocuk sevgililere figan eden elton john'un?

nihayet kirpi geçti, vadideki koyunları sayıyorum
ve hala işitiyorum, heralde sen söyleyecekken, seçmiş olduğun
çoklu-seslerin kulaklarımdaki keskin vuruşlarını ve
günler boyuncA senin şifreli lirik mesajının nakaratlarını.

duvarla çevrili avluma dönüyorum, sonsuzluğa dek seninle
                                                                           buluşmaya

eldivenli tek elinden çıkma kusursuz bahçeciğinle rahatlamış
kokulu fundalıklaR ile dikenli yabangüllerinin arasına.
döneceksin, küçük sevgilim, seni göreceğim dört taraftan

fışkırırken dört yapraklı yapraKLAR HAREBEYE DÖNMÜŞ
                                                                DUVARLARDAN


TANER BAYBARS.......





ikinciside elime geçti, artık sıradaki hangi kitaptan çıkar bilmiyorum...
kar yağıyordu kirpiklerime düşüyordu çoğunlukla taneler ve ben herşeyi unutup ikincisine ulaşmanın zevkini ve rahatlığını yaşıyordum... sonra resim sergisine uğradım aklıma andre gidenin hikayesi geldi ve bileti tabloların çerçevesine şıkıştırmak istedim ama bir kameraman yüzümü yakaladı vazgeçtim... sonra arkadaşımın tablosundaki ilginç şekilde gördüm yüzünü, hiçbirimiz çıkaramamıştık ne olduğunu ondan oraya yerleştirdim...
içimden geldi oraya gelip bir öğrenci bileti alıup ayak izlerine basmış olma ihtimalinin tadınıu çıkarmak ama ne kadar mümkün bilmiyorum...  sana bıraktığım diyarbakır biletlerine dokunmuş olma ihtimali de var şu hayatta...
kütüphane hayatımın ikinci rezaletini yaşıyorum kitap iade tarihini, kaçırarak en azından kaybetmedim bu sefer :)

üçüncüsünün peşindeyim...

gün bu gündür

Büyüdüm, ama öncesinde kendimi doğurmam gerekti.. Bi dolu küfür ettim, binlerce çığlık attım.. Doğdum ve aniden eşşek kadar kız oldum, büyüdüm.. Herşey dibine vurmuştu, en dipte kanayarak büyüdüm... Ağlamadan, gülmeden, sevmeden yalnızda dehşet bir acıyla büyüdüm... Mutluğa sarıldım ama soğuktu hastalıklı ve gergin büyüdüm... İçimdeki sesleri yitire yitire büyüdüm... Öle öle büyüdüm... Doğdum büyüdüm öldüm, büyüdüm bu gün... Kendi üzüntüm yüzünden bir kalp kırdım ellerim kan içinde büyüdüm, ağladım. İstemeden büyüdüm, artık büyüdüm, lanet olsun büyüdüm...

kapıdaki

gördüm, çok çok çok uzaklardan olsa da çok net gördüm... ne denli yaralayıcı bir durumdu, ne denli... şimdi bu denli kötü bir halde yapacağım hatalardan ne ölçüde sorumlu olurumki. kanatlarımı çekip koparttım, pardon senin avuçlarına düştüler... hayır hayır sen çekip kopardın ama benim parmak izlerim duruyordu üzerlerinde... şimdi kim suçlunun peşine düşecek değilim ki kanatsız ve zaten ayaksız... biraz daha karmaşa istersen bir benliğimin olmadığını da görmeni sağlayabilirim ama önce kör olmalısın.. ve hiç önemi yok biliyorum... evet acı bir durum ama daha çok çekilmez bir durum...

paradoks

 ne türlü bir zevk alınırki bu durumdan, artık anlayamıyorum insanları zevklerinin peşi sıra sürüklenmelerini ve ezip geçmelerini..


yapabileceğim sadece maviyi seven bir sonsuzluk resmetmek belki artık hiç anlamam, topyekün kaybolurum yanlarından..


yapabileceğim belki eski cümleleri terk etmek..


ne de özledim uzaklaşmayı, kopmayı, sonsuzluğun s'esini..


aşırı stresten kaynaklı burundan verilen sigara dumanının yakıcılığı ve yılda bir cehennem sefasını..


algılarım zayıflıyor, kayboluyor sezilerim, iki üç sessiz kelimenin tesadüf eseri keşfedilmesi, duyuşlarım


hiç hiç güvenmiyorum kendime artık, saçlarımın hala neden tek bir beyaz taşımamasına da sinirleniyorum ve yine güvenmiyorum kendime...


en azından güvenmiyorum kendime ve herkesin iyi olduğuna inanıyorum...


of her kime bişey anlatacak olsam kendi kafalarına göre kullanıyorlar


bilmeden zarar veriyorlar, hiç bilmeden iyi birşey yaptığını sanıp...


kesiyorum...