28 Şub 2011

İKİNCİ AĞIT

Her melek korkunçtur.Ve buna karşın, ne acı
Şarkım yine sizlere, ey ruhun neredeyse ölümcül kuşları,
Tanısa da sizleri.Nerede artık Tobias’ın yaşadığı günler,
Parlayanlardan birinin basit bir evin kapısında durduğu?
Biraz kılık değiştirimiş yolculuğa ve artık korkunç olmadığı.
(Merakla dışarıya bakan gencin karşısında bir genç)
O büyük melek, o tehlike getiren şimdi yıldızların ardından
Bir adım inip de aşağılara, çıksaydı şimdi karşımıza
Çarpan kalbimiz parçalardı bizi.Kimsiniz sizler?

İlk kusursuz yaratıklar, hilkatin gözdeleri,
Tüm yaratılanların tan kızılı dağ dorukları,
Çiçekler açan tanrı varlığının çiçek tozları,
Işığın eklemleri, geçitler, merdivenler, tahtlar,
Öçlerden mekanlar, sevinç kalkanları,
Fırtınalı coşkun duyguların kargaşası.Ver herbiri birdenbire, birer
Ayna:Dışarı yansıttıkları kendi güzelliklerini
Geri almaktalar kendi benliklerine

Ya bizler, hissederek eriyip gidiyoruz.Ah,
Her soluk verişte biraz daha eksiliyoruz.Korlaştıkça
Güçsüzleşiyor dumanımız.Söyleyebilir bize biri:
Evet damarlarımdaki kan olmaktasın sen, bu oda, ilkbahar
Dolmakta senle…Neye yarar alıkoyamaz ki bizi,
Onun içinde, onu saran mekanla birlikte yok oluruz.

O güzel insanlar da yokolurlar.
Kim alıkoyabilir ki?Durmaksızın görüntüleri
Beliriyor yüzlerinde ve ayrılıyor.
Sabah vakti otlardan ayrılan çiğ gibi
Ayrılıyor bizden bizim olan da, sıcak bir yemekten yükselen
Buğu sanki.O gülümseme nerede artık?O bakışlar:
Kalbin yeni, sıcak ve kaybolan dalgası-;
Ne acı:varolmaktayız buna karşın.tat katmadık mı
İçinde eriyip gittiğimiz evrene bizler?Melekler
Yalnızca benliklerinden akıp gidenleri mi
Geri almaktalar, yoksa bazen yanlışlıkla
Bizlerin varlığının bir parçasını da mı?Yoksa bizler de
Karıştık mı onların yüz ifadelerine, yüzlerindeki belirsizlik gibi
Hamile kadınların?Farketmiyorlar bunu girdabında
Kendilerine dönüşlerinin.(Nasıl farketsinler ki zaten)

Sevenler anlayabilseydiler bunu, gece vakti
Büyülenmişçesine söyleşebilirlerdi aralarında. 
Çünkü herşey görünmekte
Bizi gizlermişçesine.Bak, ağaçlar varolmaktalar; evler ki,
Barındığımız içlerinde, varolmaya devam etmekteler.
Yalnızca bizler
Akıp gidiyoruz herşeyin önünde, 
solurken alıp verilen havaymışcasına.
Herşey birleşmiş adeta bizleri görmezlikten gelmeye.Biraz
Utancıyız onların belki, biraz da dile getirilemez ümitleri.

Sevenler, sizlere, birbirlerine yetenlere
Soruyorum bizleri.Kavrıyorsunuz birbirinizi.Kanıtlarınız var mı?
Bakın, bazen öyle oluyor ki, kenetli ellerim
Hissediyorlar birbirlerini ya da aşınmış yüzüm
Sığınmakta aralarına.Bu hissettirmekte bana biraz
varlığı.Fakat kim cesaret edebilir ki, bu kadarıyla varolmaya?
Fakat sizler, birbirinizin coşkusunda
Büyüyen, biriniz bitkin, diğerine şöyle yalvarıncaya değin:
yeter artık -;Sizler ellerinizle birbirinizin
Daha da zenginleşmektesiniz, bereketli bağbozumları gibi;
Sizlere, güçten düşenlere, diğeriniz güçlendikçe

Sizlere soruyorum bizleri.Biliyorum
Mutlulukla dokunuyorsunuz birbirinize, okşayışlar koruduğu için
Kaybolmadığı için sizlerin, ey şefkatliler, dokunduğunuz yerler;
Hissettiğiniz için dokunarak salt akışı.
Böylece neredeyse sonsuzluğu vaadetmektesiniz birbirinize,
Kucaklaşarak.Fakat ilk bakışların
Korkunçluğuna dayanabilirseniz eğer, penceredeki özleme
Ve ilk birlikte yürüyüşe, bir kez olsun bahçede:
Ey sevenler, sevmekte misiniz hala?Sizler
Birleşince dudak dudağa ve başlayınca karışmaya-:İçki içkiye:
Eyvah, yitirmekte kendilerini içenler bu eylemde.

Hayrete düşürmüyor mu sizi, Attika stellerindeki çekingenlik
İnsan tavırlarının? Sevgi ve veda değil miydi
Omuzlarda hafifçe yüklenen?Sanki bizlerden
Farklı bir özden yapılmışçasına.Elleri hatırlayınız,
Güçle dolu olmasın karşın gövdenin, yumuşakça dokunan.
Kendilerine hakim olanlar biliyorlar:o kadar uzak ki bize
Birbirimize böyle dokunmak; daha güçlü
Dokunurlar bize tanrılar.Fakat bu onların bileceği iş.

Bulabilseydik keşke, saf, sınırlı, dar,
İnsani, bize ait verimli bir toprak parçası
Irmak ve kıyılar arasında.Çünkü aşmakta bizi kendi kalbimiz
Tıpkı onlar gibi.Ve ona artık bakamıyoruz.
Bakamıyoruz kalbimizi yatıştıran görüntülere, daha da ötesi
Tanrısal gövdelere, kendi sınırlarını bulmuş.
RAINER MARIA RILKE (Duino Ağıtları-Türkçesi Süha ERGAND)

25 Şub 2011

pek iyi olmayanlardan, bir ben

dinlemek istemeyeceğin kadar uzun bir hikaye
gülmekten sözlerini yaşartacak kadar acı

23 Şub 2011

teneke





bir saksı, bir ben; ben bir saksıyım...
siz ise vazoya bakadurun...

21 Şub 2011

ertesi gün ise mükemmel bir hava var


Yağmurlu bir hava..
Çıplak toprak koca bir ağaç gövdesi gibi. yağmur ölüleri ıslatıyor; çiçek yapacak onları birazdan.

Doğa yaşıyor, telaşlanıyor, gülümsetmeye çalışıyor beni, etrafımda dans ediyor. Tüm güzellikleri ayaklarımın altında, kollarımda, başucumda.
Hiçbir zaman oyun oynayacak halim olmadı, çocukken bile oyun oynamak bana hiçbir zevk vermezdi bu gün bunca tüketilmişliğimle oynayamam..

19 Şub 2011

x

Tek boyutlu bir soluk, sadece soluk...
herşeyin ötesindeki acılar dönüp bakmakla anlaşılmıyor sağda solda da değil leşlerini çekip uzaklara götürüyorum kimseyi rahatsız etmeye hakkım yok daima yanımda olanları ise kendi pis işlerime bulaştıracak kadar adi değilim henüz.
beynimle ne alıp veremediğim bu ne küsmüşlük ya da kırılmışlık. Ne cesedim ne de ruh zavallı bir oyuncu olmayı da redd etme yüzsüzlüğünü gösteriyorum ne ukalalık ama.
siyah plastik bir kablo nasıl olurda çoğu insandan daha masum olur?
oi va voi ~ ladino song a kar yağışı karışsa bir tebessüm olurdu, yağmur olsaydı hüzün ama gri bulutlar eşliğinde hiçliğimi destekliyor ama yağmur yağacak gibi gün içinde.
bazı şeyler telafisiz ne ölüm ne sevgi ne aşk ne nefret durumu değiştiremiyor unutulup gidilmiyor

bir şarkı içimde yolunu kaybetti
.

18 Şub 2011

Oi Va Voi - Ladino Song

liar

Bir insana duymanız gereken güveni o insanın hata yapma oranına yahut yaptığı - yapmakta olduğu - yapabileceği hatalara, onun hata yapma potansiyeline göre ölçeklendiriliyorsa -ölçek işi ayrı bir dert- alın o ölçeği ve vazgeçin bu güven oyunundan yaptığınız bir çeşit sahtekarlık.

söylence

Başımdaki yara ve sıcak su..
artık eskisi gibi olamayacam.. artık çok daha eskisi gibi olacam; anne karnındaki gibi .
makas, fotoğraf ve bir soluk..
başımdaki yarada silinmeyi gerektiren bir yara ama anne karnında beni boğacak su siler, evet boğulabilirim biraz daha ileriye almalı zamanı, zaman bu zaman..
gözlüklerim olmasa yüzün çirkinleşmekten ölecek, gözlüklerimi uzat bana..
az sonra biteceğim, şimdiden bozulmalar baş gösterdi. Söyleyeceğim hiçbirşey bi anlam ifade edemez ama tüm insanlar bunu yapıyorlar, vakti zamanında anlam ifade etmedikten sonra tükürürüm ben o anlamın ta içine.
telefonu kapattım, hep eksikti zaten konuşmalar bir o kadar da boş.
müzik olmayacak ..

çan bir kez çaldı

Üzerleri farklı farklı örtülerle kapatılmış rüzgardan ve tesadüflerden hoşlanmayan yalanlar; kulaklarıma, gözlerime, derime, dilime, düşüncelerime ve ne yazık ki bir kusmuk iğrençliğiyle kalbime doğru ilerliyor.
içlerimize yerleşmekle birlikte hayatımın gidişatını değiştirmeye, yavaş yavaş ruhuma sataşmaya başlıyorlar.
inanmak istemiyorum o denli aşağlık olabileceklerine. Yüzlerinde ara ara gördüğüm mutluluk hallerini bozmak istemiyorum; insan yalancılara da alışıyor zamanla.
sonra bir gece bir el dokunuyor saçlarıma herşeyin olduğu bir dokunuş ki bu bana hüzün veriyor.
içimi su basıyor, gidip kusmak istiyorum..
birşeyler haykırmak istiyorum göğsüne sarılıyorum ama tamamiyle büyüsüz olan bu durum unuttuğum sözcükleri hatırlatamıyor belki de tüm gerçeklerin saklı olduğu cümleler kurabilirdim ama yok!..
bir mide bulantısının verdiği yüz ve vücut şekliyle beraber başım göğsünde ellerim saçlarına karışmışken seslice ağlıyorum; ve maalesef! Yalanlar için dokunan o aldatıcı kumaş parçalanıyor bu yağmurda, tüm gerçekler beynime hucum ederken boğuk bir ses seni seviyor sanki.. Evet ben...

seksenbir

Anlattıklarının çoğunu anlamakla birlikte yaşadığım için hissediyorum.
yüzün sanki tüm gülücüklere kucak açmış gibi. Koşuyorum, şehirdekilere inat. Sonra sana sesleniyorum, koşuyoruz mısır tarlasına saklanıyoruz.. Büyüyoruz ama çok az değişikliğe uğruyoruz. hâlâ koşuyoruz inatla yüzümdeki tüm gülücükleri salıveriyorum yeterince büyümüş olduklarını düşününce..

11 Şub 2011

ağaçın dallarına takılıp kalan bir durum

bekle beni gelmeyeceğim ya da bunun gibi bir şey
bekleme!

2 Şub 2011

Kickass rehearsal Fahir Atakoglu Group

ikaros'un ölümü

dogum coguldur, olum tekil
mumdandi ac tutkumun kanatlari
ucuyordum sevinc icinde.
herkes isinde gucundeydi
yok olmus damlar ki unuttum.
ve gunesin basamagindan dondum geri
ufur ufur ucardi yalnizlik
zamansizligin kanadi yalnizlik.
hic yildiz dogmadi ben gokte iken
ne dusledigimi unuttum.
cift suruyordu bir koylu iki buklum
kalkmak uzereydi ak bir gemi limandan
denize duseni kimse gormedi.
herkes isinde gucundeydi
ve aci cekmegi unuttum.
./..
olmeden butun sabahlarimi unuttum
denize duseni kimse gormedi
gokten indigimi kimse gormedi.
ak bir gemi kalkiyordu limandan
gormediklerini unuttum.
bolunmemisti tarihsiz gun
varligin kanatsiz adi yalnizlik
sudan disarda kalmis ayakti yalnizlik.
soyagacina tirmanmistim putsuz tanrinin
olumun dilini unuttum.
dusuncem yavas yavas giriyordu varolana
tam bir uygunluk yoktu aramizda
saydam yagmur gibiydi canlandiran olum.
herkes isinde gucundeydi
olani biteni unuttum.
yasadigima inanilmaz benim
masal kahramani gibiyim
kimse gormeden yittim gittim.

malih cevdet anday

1 Şub 2011

hayaletin, düşünde gördükleri

Yenı bişeyler yapmak, olması gereken şeyleri oldurmak fena olmaz. Îlham perisi bir cadı çıktı üzgünüm benim bulabileceğim mistik tek şey canlı ne yapayım salakça bir cadıdan ilham alabileceğini sandım ama tümüyle iyi niyetli bir davranıştı hem fena mı bir cadı tanımış oldum evet fena kabul etmeli hatta psikolojik sorunları olan kedisi ölmüş süpürgesini henüz uçurmaya ikna edememiş bir cadı.. Canlı! Halde geri göndersen epey mutlu olurum çünkü kârdan çok zaran getiren bir eylem halinde olsa bile -bu arada nilüfer var radyoda - benim için önemli biri. Yapabilirsen bir ad ver henüz farketmemişsen bir adı yok zavallının bilmiş ol.

bitiş noktalarının baktığı yön

Göremiyorum, elerim burnum gözüm kaşlarım -hepsi benim diyesim geldi :) - birbirine karışmış gözkapaklarım inatla kapatıyor gözlerimi... Devamı bende kalsın yazının, fazla güzel...

aniden

Dağ paslanmış, ne yapacağız şimdi? Hem utanır gördüm. birşeyler örtesi var üzerıne, nasıl saklansa çiçeklerin gözlerinden, nasıl baharı geciktirse?

ah

Yüzünün yarısı göz kadife yansımalı
bulutlu siyah ah bulutları eflatun
o boy aynasından çıktı fransızın malı
vişne asidi vardı tadında rujunun
ah sinema yıldızı filan olmalı
ağızlığı kristal son derece uzun

bir kibrit çakıldı mı ah yağmurluklu kız
alevinden anlamlı dumanlar üfürüyor
ah çocuk yüzünde gül goncası ağız
saçlarından incecik su tozu dökülüyor
sığınak gibi derin ağaçlar gibi yalnız
karartma başlamış ışıklar örtülüyor

ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu
kırkmaları morsalkım göz kapakları saydam
çok vapurun battığı bir liman orospusu
bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam
ay ışığında deniz akordeon solosu
pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam

görkemli çadırında italyan lunaparkın
sanki zeytin düşürür yerlere gözlerini
ah tahtına kurulmuş bol sakallı bir kadın
sutyenler tutmuyor çılğın göğüslerini
kaşları ip incesi kumral kirpikleri kalın
kim görse şaşırır sakalının süslerini

tavana asılmış sosyalist saçlarından
ah sabah sabah omuzları kan içinde
işkence sonrası genç bir kadın militan
yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
adı bile çıkmamış dudaklarından
doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde...

atilla ilhan

Tim Burton's Corpse Bride - Bones, The Killers

çocuk eldiveni

kar savaşları...
kar savaşı yaralıları...
içimizdeki çocuk mu? eldivenlerini kaybedeli çok oldu ama dostları var tertemiz ve sıcacık...