2 Mar 2011

20.02.2011


“İntihar isteği değildi. İçinde  bir şey ölümü özlüyordu… ölümüme tanıklık et ölüm bende yavaş yavaş boy atsın…”

Biliyorum aslında yaşanılmamış şeyler var, tadılmamış acılar, yüzümün henüz keşfedemediği kıvrımları var. Yaşasam kalemimin hareketleri başkalaşacak ama hep aynı şeyler eksik yanlış ve çirkin… diz boyu bir beceriksizlik.
Bazen gerçekleri duymayı hak etmiyor insanlar, işler rayından çıkıyor. Hayat tepe taklak oluyor. Gücüm yetmiyor, gücüm yok, büsbütün yokolunmuyor

“Kendisinden bir çirkinlik yansıyacağını, kabalık edebileceğini sezinlediği an çekip gider, durmaz orda…”

Avuçlarımda karla gülümsüyorum o an, gülümsemişim. görmemişsin


“iyi öyleyse, anımsamaya devam et, senden yaşlı olduğumu aklından çıkarma”

Seni gördüm, geçip gittiğini

“kısacıktır asıl ömrümüz de, haddimizi aştığımız andan sonra mutsuzluk başlıyor belki.”

Yaşının verdiği vurdumduymazlık ve hastalığın unutturuyor her şeyi bastığımız tüm yaprakların çatırtısını

“kendimizi bu havanın içinde tutmalıyız diyorsun ya, şu içine girdiğimiz ruh halinin sürüp gitmesini istiyorsun, ama beni sarıp sarmalayan hava seninkiyle aynı değil, benimki ölüm kokuyor, anlaman gerekir bunu,… , ”

Kirpiklerin yerçekimiyle boğuşuyor, kendimle konuşabilirim yani hikaye anlatmak, yaşar gibi

“bence sorun, senin hep iç dökme sesiyle konuşmak istemende yatıyor.”

Masada duran boş bardağın görüntüsünün verdiği rahatsızlığa takılıyorsun

“ bu durumda birbirlerinin acısıyla ilgilenebilmeleri çok zordu; olanaksızdı hatta.”

İyi ıslık çalabiliyorum duymak ister misin?

“ BANOSTA yürüyen bir ağaç gördüm, kökleri sacağı gibi, on beş santim dışarıda, etraftan sıkıştırdılar mı köklerini alıp az öteye gidiyor, bakarsın yürüye yürüye çıkıp buraya gelir.”

Burada kimse yok ki

“üstüme ölüm sorumluluğu yıkıldı, biliyor musun… o zaman, hayat beni herkese olan borcumu ödemeye zorluyor, dedim kendime, neyse gelen katlanmak zorundayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Noktala