31 May 2011

-

-



verdiğim sözleri unuttum, yuttum.. tek başıma biletimi aldım evli bir kadının masasına oturdum o sigara içmeye çıkınca ben halaya koyuldum oysa bir parçası değildim bu kayboluşun kaybolmuştum ama başkalarının elinde değil parmnaklarında değil alkış seslerinde değil uzun elbiselerinde değil bir hafta maruz kalınan topuklu aykkabılarda değil başka şehirlerde değil kendimi, terketmiş kendimi kaybetmiştim im

Gulfiroş

Ez ji xew rabûm, gulfiroşek dî,
Pir gelek şa bûm, gul bi dil didî.
_____________________Gul bi dil didî.

Hebû me yek dil, tev jan û kul bû,
Ne bûme bawer, gul bi dil bidî.
______________________Gul bi dil bidî.

Bazar me kir go, ser bi ser nadim,
Ê gulperest bî, can û dil didî.
__________________Can û dil didî.

Min go kî didî, can û dil bi gul,
Go: ev bazar e, dil bi kul didî.
___________________Dil bi kul didî.

Min can û dil dan, dil kiriye qêrîn,
Go ho Cegerxwîn, dil bi gul didî.
____________________Dil bi gul didî.

Cigerxwîn

GÜL SATICISI

Bir gül satıcısı gördüm uyandığımda
Çok sevindim, gülü kalbe değişeceğine
Gülü kalbe değişeceğine

Bir kalbimiz vardı, hastalık ve yara dolu
İnanamadım önce, gülü kalbe değişeceğine

Gülü kalbe değişeceğine

Pazarlık ettik, "Takas etmem" dedi;
"Güle canını da verir üstüne
Canını da verir üstüne"

Sordum: "Can ve kalbini kim değişir bu güle!"
"Pazarlık" bu dedi "Yaralı ya kalbin
Yaralı ya kalbin"

Canımı da kalbimi de verdim, kalp feryad etti;
"Hey Cigerxwin, bir güle değişti kalbini
Bir güle değişti kalbini

İçimiz maviyse bulutlarımız olur; siyahsa yıldız. Ay yok, güneş de...

Bir cevap mı olacak, kelimeler geçmişten getirilecek küf kokan hikayeler mi canlandırılacak? Bilmiyorum ben, cam kırıkları yerleştirilmiş kuyulara düşerim her defasında kabus bu ya. Bir şehre yol alırım leyleklerin yuvalarına döndüğü yol boyu kağıt paralar veririm kuşlara gözlerimle cebine yerleştirsinler diye. Uykum var, yorgunum, kafam darmadağınık iyi olma olasılığım sırtını matematiğe vermekten çekiniyor sırt üstü beton zemine çakılacağını biliyor. Kanım soğuk soğuk pompalanıyor üşüten kibirler boynuna asılıyken. Kalemimi salıyorum bir yüz çiziyor saçı güzel olsun diyorum gerisi pek mühim değil, salandırmaya devam ediyorum aynı cümleleri yazmaktan usanmıyor yere düşüyor elimden bir ara.. İnancını hangi aç kurt yedi kafamda beynimi yerlebir eden hangi tilkinin dilime sapladığı saçmalığa inandın, kemikleri sızlıyor kuklalarımın burunları uzuyor, çiçekleri dökülüyor gülümsemeleri kirleniyor. Hatırlamıyorum, içimde tutunacak yeri yok ihanetlerin kimsem yok konuşacak konuşturamıyorum içimi kimse üzülmesin ben öleyim.( Iyi geber..)

...











28 May 2011

....

İKİ BOŞ DENİZ KABUĞU

"Ben değiştim" gözleriyle bakıyor
karşımdaki 'yabancı',
biliyor ki ben de 'eski ben' değilim,
ve bunu dillendirmeme konusunda
-sanki- sessiz bir sözleşme var aramızda;
birimiz konuşurken (dalgın sözcükler
uçuşurken bezginlikler odasında),
öbürünün aklı uzaklarda oluyor
(bir Aşk'ın 'narenciye bahçesi' kuruyor o
'uzaklar'da).
Arada bir birbirimize 'uyandığımızda'
o uzak, eski Aşk'tan
gazel yapraklar yağıyor aramıza.
Artık başlıca işimiz -hiç çaresiz-
birbirine ölen iki ruh ve gövdenin
acıklı seslerini dinletmek birbirimize.

Onca yaşanmışlıktan geriye kalan:
içlerinden 'hiçliğin' uğultuları gelen
iki boş deniz kabuğu işte.

diyorlarki yenilmişiz

Diyorlar ki, ölümü savunanlar, ölümü avuçlarında taşıyanlar, ölümü zehirli tohumlar gibi hayatımıza saçanlar kazanmış.
Reggiani, 'Kurtlar şehre indi' diyor şarkısında.
Biz, hayatı savunanlarız.
Biz, hayatı ölmeyi bilerek savunanlardanız.
Bahardır bizim müttefikimiz.
Ölümden korktuğumuzdan değil yaşadığımız, biz savaşmayı sevdiğimizden yaşarız.
Yaşamaktır savaşımız.
Bir nakış işler gibi, her ilmiğine kendimizden bir şey katarak yaşarız.
Diyorlar ki, yenilmişiz.
Diyorlar ki, sahipsiz ölülerimizin kanlıları zafer yürüyüşleriyle geliyorlarmış.
Diyorlar ki, dağılmış ordularımız.
Diyorlar ki, her cephede bir hüzün, her cephede bir yenilgi varmış.
Diyorum ki, yenilmedik.
Toy kısraklar gibi oynak bahar sabahları hayatımıza koşarken ne yenilmesi, bu çıldırmış erguvanlar her yana
dağılırken kim yenebilir bizi.
Şu gülümsemeleriniz.
Dilinizin ucuna geliveren şiirler.
Mırıldandığınız şarkılar.
Kır kahveleri, kıpır kıpır bir şeyler içinizde, taze ot kokuyor her yan, birisi size sizi sevdiğini söylemeye hazırlanıyor.
Kahkahalardan atlarımız, yapraklardan cephanemiz, neşeden ordularımızla yürürüz cepheye.
Ölümü taşıyanlara karşı hayatı biz yaşayarak savunuruz.
Onlar işaret parmak uçlarında ölümü taşıyorlar, sırtlarında öldürdüklerinin hayaletleri, her gülümsemeyi ezmek istiyorlar,
aşağılıyorlar aşklarınızı, zekice her nükteden nefret ediyorlar, hayat en büyük düşmanları.
Onlar öldürdükleriyle ölen ölüler.
Biz, hayatı savunanlarız.
Yaşayanlarız biz.
Işıklı sabahlar, çiçekli ağaçlar, tebessümler, kekik kokulan, deniz kıyıları, dudağımızın kenarında taşıdığımız öpüşmeler,
imalı şakalar, alnımızda hissettiğimiz ince rüzgâr, ihtiyar kayıkçının selamı, çırılçıplak yüzen Çingene çocukları,
bahar akşamlan bizim müttefiklerimiz.
Kalabalığız.
Güleriz biz, sevişiriz, çocukların başlarını okşarız, en oymalı ıslıkları biz çalar, en demli çayları biz içeriz.
Kaç pusudan geçtik, kaç çatışmadan çıktık.
Ne aşktan selamımızı kestik, ne sevişmelerden vazgeçtik.
Diyorlar ki, yenilmişiz.
Diyorum ki, yenilmedik.
Yaşamaktır zaferimiz.
Biz hayatın cesur yolcularıyız, bir yere varmak için değil yolculuğumuz, biz yolculuğu sevdiğimizden yoldayız.
Hayatın ölüleri onlar.
Hayatı öldürdüklerini sandıklarından sevinçle bağırıyorlar.
Hayatın yaşadığını göstermeliyiz onlara.
O buyurgan bakışlarının nasıl donuklaştığım, zafer yürüyüşlerinin nasıl dağıldığını, cinayetleriyle övünen seslerinin nasıl
titrediğini seyredin sonra.
Şimdi yaşamanın, hayatı yaşayarak savunmanın tam zamanı.
Gülmenin zamanı şimdi.
Kederleri, hüzünleri usulca koynunuza alıp saklayın.
Yenildiğimizi söyleyenlere kulak vermeyi bırakın.
Biz yenilmeyiz.
Biz ölür, asılır, hapse atılır, mahkemelerde yargılanır, işsiz kalır, işkence görür, kurşunlanır ama yenilmeyiz.
Hayatı savunanlarız biz.
Ölümden korktuğumuz için değil yaşadığımız, biz savaşmaktan hoşlandığımız için yaşarız.
Çilek reçeli kaynatmak da savaşımızın bir parçasıdır, bir türküye eşlik etmek de.
Baştan aşağı günah kesilmek de savaşımızın bir parçasıdır, bir yoksul için gözlerimizin dolması da.
Biz günah işlerken bile masum kalabilenlerdeniz.
Ölümle övünmedik çünkü biz, kimseyi öldürmedik, korkutmaya çalışmadık kimseyi, kadınların gözyaşlarında bizim bir payımız yok,
cinayet emirlerinin altında bizim adımız yazmıyor, katilleri insanların peşinden biz göndermedik.
Toprağı insandan daha kutsal bulmadık biz.
Güçlüye tapınmadık.
Sevdiklerimizi zaaflarıyla sevdik, zayıflıklarıyla sevdik.
Ne ağlamaktan korktuk, ne gülmekten.
Hayatı nakış işler gibi her ilmeğine kendimizden bir şey katarak yaşadık; hayatı güzel bulmadık, hayatı güzel yapmaya uğraştık.
Diyorlar ki, yenilmişiz.
Diyorum ki, yenilmedik.
Gülmeyi, şakalaşmayı, sevişmeyi bilenleriz, âşıkların karşısında başını eğip berduşlarla dertleşiriz.
Erguvanlar bizim için açar, deniz bizim için deniz kokar, güneş bizi selamlamak için her sabah gecenin içinden çıkıp gelir,
akşam yağmurları bizim içindir.
Diyorlar ki, yenilmişiz.
Diyorlar ki, geliyorlarmış.
Diyorum ki, yenilmedik.yenilmeyeceğizde!

_ ahmet altan (Ve Kırar Göğsüne Bastırırken kitabından hatırlıuyorum sanki :/) biliyorum ama ertuğrul sönmez diye çıkıyor  bilemedim :)_

abartırım dur diyemem kendimi tutamam salarım








morardım yine ve çizdim mosmorken öyle


sade kadın çizilir gibi gidişatım :)

27 May 2011

:) severim sizi (: Still its such a beautiful night

Bir önemi yok konuşmanın

Derini emanet ettiğin bir kadının tırnaklarının altında şiirler yazıyor gölgen. Gölgen ki derin tümüyle kadına sunulmuş her haliyle. gözlerinden tanıyorum seni sadece, sana da hediye edilmiş aldatışlar var gözlerinin feri kan ağlıyor bir yanı yaralı bir yanı kokusuna uzanmış kelimelerini sunduğun kadın için ışık saçıyor ya yüzünde sahtekarlığa rastlayacağımız kokusuna zehir karışmış bedenler yatıyor kalemimizin altına yüzleri karalanıyor ama dudakları  ıslak bir hazla kıvrılıyor. Tüm istedikleri her şeye sahip olmak, bir süreliğine bir şeye… kelimelerin ruhuna dokunuyor ister istemez büyüsüne kapılıyor görülen o ki…

23:43

26 May 2011

çok mu fotoğraflı oldu sayfa :/











nasıl da aldatıldık

içine özlem sızmış kelimelere dokunamamayı ben de biliyorum, bilmek saplatılarımın ömrüne ömür katıyor yani acıtırken, evet.
Bana ait değildi bu hayat, yollar bana ait değil ne kadar soyutlanmaya çalışsam da…
Bir  hayatın ayağı kaç kez takılabilir ki, ne yazayım yüzümdeki gölgelere vuran bir sevincin ağrılarına dayanmışlığımı mı…
üzerine konuşmak yaralayıcı, kusturucu ve lanet olası bir hal

23 May 2011

22 May 2011

AYRILIK ÖNCESİNDE VEDA

Anacığım!
Öldürdüler evlatlarını senin
Ve sabretmeyi öğrettiler sana.

Anacığım!
Yılları senin yaşamının
benziyor birbirine
mezar taşları gibi,

Ve acı çekmeyi öğrettiler sana
umut bağlayıp göklere.

Fakat senin evlatlarının
daha başka oldu yazgısı
Çatladı sabır taşı
ve çatladı
tohumu acının
ve öfke ağacı fışkırdı ondan
Ve göklere bağlanan umudun
sonu geldi.

Umut biziz, kendimiz!

Biz ki, dünün
Köleleri;
çıplak ırgatlar
kahve plantasyonlarında:
Biz ki, aç her zaman,
her zaman susuz,
biz ki, aydınlıktan
yoksun;
kör, cahil,
ve bildiğimiz tek okul
efendilerimizin buyruğu...













Korkardık
yürümekten toprak üstünde
altında atalarımızın yattığı;
severdik,seni
hırsızlama
bir başkasının malını çalar gibi;
sana biz, "ana" diye
seslenmeye korkardık...

Anacığım, yurdum!
Şimdi değiştik artık.




Kendimiz kurtardık
boynumuzu boyunduruktan
Ve dönüşü yok artık bu yolun

Yaşamdan korkmuyoruz
bu, ölümden de korkmuyoruz demektir.
Biziz umudu
               Angola'nın
Ve bizim
               savaşımız
               sana mutluluğu getirecektir!


     
Agostinho  NETO
http://tr.wikipedia.org/wiki/Agostinho_Neto

Kimse

zamanı yıllarla tartanlar
yanılırlar
hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle
hatta çoğu zaman kendiyle bile
yaşanır, içini tohuma bırakır
geçer gider
geçmez sandıkların bile

hiçbir geçen tartılmaz kalanla
neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan
kimse kimse kimse
sahi kimse
ya da hiç kimse
söylediklerimden çok
sustuklarım
seçtiklerimden çok
reddedilmek için
ne kadar varsam
o kadar kimseyim kendime

güç kötü bir şey
kaderken de
kaldıramazken de
güç kötü bir şey
güçlüyken de
güçsüzken de
kaldığın yerden devam etmenin karanlığı
benzemiyor hiçbir çaresizliğe
kimin kaldığı yer var ki dünyada
kaldım sandığın yer
bizden geçendir çoğunlukla
içimizi parçalaya çoğalta
hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla
bütün iş birinin dediği gibi,
yavaşça acele etmek aslında

ölene kadar yavaşla işte
ölene kadar yavaşla
ne başkalaştırırsan o kadarsın
başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma

çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez
bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca
bir bakıma hiçbir yerdeyiz
bir bakıma yalnızca buradayız
var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız
ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız
reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları
sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda
oysa biz buradayız
halsiz, kanıtsız
yılların neyi tarttığını bile bilmeden
kendi gücümüzün altında azala azala

kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil
hiçbir adanın almadığı yalnızlarız,
tamamlanmamış haritasında
define ve varlık
geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar
bir gün birbirini bulmanın umuduyla

gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek
kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman
hayat yanlışlarla kısalır
başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan
bir diğeri olarak çıkarız
gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız
içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile
bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir
bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir
hep öyle oldu bende
hep saklı kaldı içimdeki anahtar
ve hep aynı kilitte kırıldı

fikirler de zamanla değişir
kırıldıkları yerde
kırıldıkları yer her şeyi değiştirir

zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile
sonra başka bir başlangıcın kapısında
aynı korkularla kalakalırız
daha önce de söylemiştim:
kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine
her şiirin gizi başka bir şiirle açıklar kendini
demiştim ya, hep öyle oldu bende
böyle katlandım kimsesizliğe
o birini ararken bile biliyordum
hiç kimse hiç kimse hiç kimse
Murathan Mungan

21 May 2011

sever kelebek olmayı kelimeler, ölümsüzünden

















50 kuruşluk gece yazısı

kayıp biri var satırlarında. tüm aktarımlarında yeniden kaybettiğin; özlediğin biri... iyi geceler diyorum yürümeyen ayaklarıma kan pompalanıyor sinirleri kafayı yiyor cesaret edemedikleri bir yöne doğru ışınlanıyorum ayak uyduramadığım cevaplarınla.  İçimdeki kayboluşlara rastlaması üzerine beni bulması biraz akıl karıştırıcı olsa da, ben büyürken o yaşlanıyor olsa da iki kadının eşit sonsuzluktaki huysuzluğu yüzümüzü birbirimize döndürüp hııı n'oldu bi sorun mu vardı diye baygın baygın bakışlarımıza bürünmemize kurşun sıkamaz.