Bizi anlatan bir fotoğrafa raslayamadık henüz, yüzümüzü taşımamasına rağmen
Ressamın değilde fotoğrafçının peşindeydik bizi nerde nasıl yakalamış nerede kalmıştık diye fotoğraflarını karıştırıyorduk.
Usanmıştık yağmurlardan ıslak mı bir köşesi hapsettiklerinin kafaları karışık mıydı? Bir kenarı ağaca yaslanmış mıydı? Küçücük yalnız bir mor çiçeği var mıydı? Çocukların topu olaya dahil miydi? Gökten kırtasiye malzemeleri yağıyor muydu?Bir kulağı her an bir ritmin peşine takılmak üzere miydi? Ters yüzlük var mıydı?
Oysa sadece yüzümüze odaklanalı çok olmuştu, saçlarımıza saat takmıştı da kulaklarımız rahatsızdı tiktaklardan, bir cephane sırtlanmış gibi duruyormuşuz, bileklerimizde bebeklerin parmak kemikleri sarkan bileklikler. Biz n’oluyoruz derken üzerimize dökülmüş hayatın bıraktığı lekeye odaklanmasından sonra kapıyı çekip çıkıyoruz bu adamla hiç işimiz olmaz.
:)
YanıtlaSil