27 Tem 2011
26 Tem 2011
ah dans edilesi bir anın düşürülmüş çocuğu gibiyim
geyik boynuzları...
ve ağaçlar...
bir zamanlarımın çizmekten usanmadıklarımı...
haa, bir de ip baskısı..
ve ağaçlar...
bir zamanlarımın çizmekten usanmadıklarımı...
haa, bir de ip baskısı..
<a title="Eleştiri kuramı olarak feminizm ve sanata yansımaları: Feminist sanat [Feminism as critical theory and its reflections to art: feminist art]" href="http://www.belgeler.com/blg/15z0/elestiri-kurami-olarak-feminizm-ve-sanata-yansimalari-feminist-sanat-feminism-as-critical-theory-and-its-reflections-to-art-feminist-art" style="margin: 12px auto 6px auto; font-family: Helvetica,Arial,Sans-serif; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 14px; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal; -x-system-font: none; display: block; text-decoration: underline;">Eleştiri kuramı olarak feminizm ve sanata yansımaları: Feminist sanat [Feminism as critical theory and its reflections to art: feminist art]</a><object id="blg_15z0" name="blg_15z0" height="600" width="100%" type="application/x-shockwave-flash" data="http://www.belgeler.com/ext/belgeler_v_e.swf" style="outline:none;" ><param name="movie" value="http://www.belgeler.com/ext/belgeler_v_e.swf" style="outline:none;" >/ext/belgeler_v_e.swf"><param name="wmode" value="opaque"> <param name="bgcolor" value="#ffffff"><param name="allowFullScreen" value="true"> <param name="allowScriptAccess" value="always"><param name="FlashVars" value="id=15z0&embed=true&key=d33225d2eec94f02759c593cad7e340f"><embed id="blg_15z0" name="blg_15z0" src="http://www.belgeler.com/ext/belgeler_v_e.swf?id=15z0&embed=true&key=d33225d2eec94f02759c593cad7e340f" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" height="600" width="100%" wmode="opaque" bgcolor="#ffffff"></embed></object>
23 Tem 2011
milyonlarca adım ilerledi gözlerim, ayaklarımn yerden kesik
d. h. lawrence
yol
istanbul
dolanmalar
biz özgürüz ki hala
ki tutsaklık biz bilmedik
yol
sus pus
balıkesir
bursaistanbul
dolanmalar
biz özgürüz ki hala
ki tutsaklık biz bilmedik
yollar yollar, asfalt kader falan fistan
bir bitimin daha içinde olmak...
hayatımın geçtiği evi satışa çıkarmak...
-her köşesinden düşmem deyip gözlerimi kapatıp kollarımı açıp, başımı sarkıtıp, arkaya doğru eğitip düştüğüm...
-salonunda at koşturduğum...
-avizeye zıpladığım...
-merdivenlerinden kaydığım...
-sokağında oynadığım...
-bahçesinde, canlıları izlediğim...
hayatımın geçtiği evi satışa çıkarmak...
-her köşesinden düşmem deyip gözlerimi kapatıp kollarımı açıp, başımı sarkıtıp, arkaya doğru eğitip düştüğüm...
-salonunda at koşturduğum...
-avizeye zıpladığım...
-merdivenlerinden kaydığım...
-sokağında oynadığım...
-bahçesinde, canlıları izlediğim...
-merdiven basamakarın uzanıp hüzünlendiğim...
-kelbek avcılığı nyaptığım...
-güllerine allerjim sonucu nezle olduğum...
-merdivenlerini hızla çıkıp kayarak indiğim...
-annemin kaktüslerini sevmediğim için kim vurduya götürüm attığım...
-yeşeren soğanların gelişimlerini incelediğim...
-acaba nasıl bir sonuç verir düşüncesiyle giristiğim felakete yol açan deneyimlerim (karpuzlu kek faciası:) asla yapmayın demiyeceğim ama yenilir değil ki bakılır değildi)
-ablamı kaybettiğim...
-kediler beslediğim...
-yıldızları seyrettiğim...
-kuzeyini sevdiğim...
-ailemle akrabalarımla arkadaşlarımla zamanımın geçtiği...
-
22 Tem 2011
şehirler arası ay
Ayı yakalayın gözlerinizle, gitti gidecek. Elimi uzatıp çevirmemi gerektiren bir sayfa gibi turuncuya doğru bakıyor kararan saatlerdense. Bir hüzünlü güzel, hilal.. Şehir bana koşuyor ben ayı göremeyeceğime yanıyorum.
parçaların bütünselliği reddi, biz tek kullanımlık ve tek amaçlı olmak istemiyoruz
Eski alışkanlıklarıma rastlıyorken içimi basan tiksinti değil bu bile bile hatta içimde ne var diye karşıma dikiyorken mideme bir koca ayağın attığı tekme mide bulantısı yaratıyor gayet kazık halde... Kimse parça falan değil ve herkes su içerdiğinden hâlâ hamur - çamur halimiz söz konusuyken kendimiz dahil herşeyi mıncıkmamak deriyi tatminleştirme vs türünden sebeplerle kan da gövdeyi götürmekte, gövde de gövdeyi. Kendimi cezalandırmam gerekirse gözlerimi oydururum çünkü sorunların çoğu onların başlarının altından çıkmakta, sonra kulak zarına veda da edilebilir ve bu kadarı yeterli bir sürü canavarın mazlum sıfatıma katkıları büyük olacakken yüzümde bir sırıtma hali gözlenebilirse kafam ve bu ruh beden beraberliğinin kalbimize oynadığı bitiksin sen oyunundan da yırtmış olurum.
düş tellerime zararlı anılar yaratıyorum durmadan akıtıyorum beyin sıvısına hem mor bir beyne sahip olmamı sağlıyor, tüketim için üretim. Haşere ilacı gibi.
güzel anıların içi her zaman altından bir tiksinçin çıkacağı deri değişimine hazırdır ya da bir son nokta olarak konulan esas gerçekler radyoaktif patlamalara yol açıp bir miktar mahvedebilir...
güzel anıların içi her zaman altından bir tiksinçin çıkacağı deri değişimine hazırdır ya da bir son nokta olarak konulan esas gerçekler radyoaktif patlamalara yol açıp bir miktar mahvedebilir...
(istemeye istemeye götürüldüğünüz bir günün hasta hali elbet saç/malamasyonlara yol açar)
21 Tem 2011
günsüzlük
sıktum hayatın boğazını, ulan ne yapıyorum ben dedim... web günlüğü diye blog açtım yazıp yazıp taslak halinde kaydetiyorum günlük yazmak sıkıyor kendimden haberim yok aynı şeyler okumaktan sıkıldım nedir bu sorumsuzluk hali dedim, en son dergide yazmaya başlayacağıma değinmiştim
20 Tem 2011
16 Tem 2011
s. ç.
Mahcubiyet duymuyorsun
Bu kaçıncı oldu? Herkes aynı şeyi söylüyor, hep aynı şeyi istiyorlar. Boynumuza sarıl, güzel şeyler söyle, üzgünüm demelerinle, suçsuzluğuna deliller sunmanla giderilmiyor içimize bıraktığın bir avuç sıkıntı ve öfke. Kendini ifade etmek istemediğin halde senden bir açıklama beklediğimi hissetmen içini ezip saçmalamana sebep oluyorsa bunu bize çektirmenin de sana sıkıntı vermiş olması gerekir. Hadi ama koynunu aç bize, içini aç bize, cebini aç bize…
Doğruyu söyle bana, söz ver doğruyu söyleyeceğine…
Dün gece neden ağlıyordun? Duydum seni…
-sinir krizi geçirmediğim sürece başka birinin yanında ağlamam, düşündükçe içimi yakan bir şey varsa biriktirip sessizce ağlarım kimse görmeden. Zayıf sanmasınlar diye değil duygularıma el sürülmesin diye, ağlamış olmamalıyım, hatırlamıyorum-
Bilmiyorum belki uykumda ağlıyorumdur, tuhaf…
*
Aynı şeyi sen de yapıyorsun ama beni suçlarken neden kendine bakmıyorsun ve diğer insanlara? Neyim ben sanıyorsun, senin için aniden yaratılmış gibi bir halim mi var? Ben her seferinde affederken sendeki bu biriktirip yüzüme tükürdüklerini bile affederken… hayır sevmiyorum seni, asla sevmedim, sevdirme isteğim de olmadı samimiyetimi ve düşünceli/zeki halimi beğeniye de açmış değilim, canını sıkmak istemedim sıkılmayı göze alandın hem bir anda bir canavara dönüşmek zorunda mıydın, sevmeye kalksam bulamayacaktım oysa bir canavarda işine yaramaz bir dal ne gezerdi. Bırak ta içinde görüverdiğim hep kaçan o sevimliliğin peşinden koşayım sen de habersiz kalmak istedikçe ondan, daha çok seviyorsun çünkü sevilecek şey…
Bir sus bir sussan hani anlatamıyorum sana ve anlamıyorum seni diyorum ki inan bana elimden gelen bu üzgünüm bunu telafi etmeye gerek duymanın ne anlamı olur ? anlam çıkaramıyorum, gerçekten çıkaramıyorum. Yaşayamadığımız bir anı başka bir anla telafi etmeye zorlamak ne diye ki sıkıntıya girip telafi telafi diye çıldırayım hem suçsuz hem güçsüzken ağır bir yükün altına gireyim aklına tüküreyim senin artık anla beni duyuyor musun, anla! Kızıyor değilim sadece çirkinleşip aniden gülümseyerek sarılacağım beklemiyordun bir an korkuttum seni ama gerçekten beni çıldırtıyorsun biraz da sen çıldır biraz ben ölelim bu döngüde hep ölelim sıvılaşıp ölelim tüm kaplarda bir şekil çıkara çıkara ve lütfen bunu bana çok görme zeytin yağı olayım üste çıkayım muzırlık yapayım öz kütlem düşük olsun ne olur ki? Sen de duydun mu, ağlıyormuş uykusunda diyor? Önemsemeliyiz onu…
Neşelenmiyorsun ha, o zaman gıdıklayacağız seni gel buraya…
Atlarım vallahi atlarım.. hem su şişesi de elimde su içtikçe dokunulmaz oluyorum ya…
Çıldırdın mı düşeceksin…
Asıl sen çıldırdın ne diye ağlıyorsun, ne diye tedirginleştiniz ki hep otururum buraya, iyi inerim kendinize gelin yalnız…
Mavi gardıropta sevgi asılmış masada sevgi var, pencere pervazı gökyüzünden armağan bir sevgi içinde neseli, oturduğum yer kanımdan izler taşıyor benim sıcaklığımı taşıyarak, yatağım hep mahzun duruyoryine öyle ama yastığım deli oluyor bana yumuşacık, yanıma gelip oturdu…
Akan her şey ısıtı; soyut, somut…
15 Tem 2011
:/
sabah
8 gibi uyan 8:30 da ayakta
anne 9 gündür evde değil yasımız var
ev - temizlik
hastayım
5:30 kurs
8:00 eve dönüşyemek yap
kitap oku
ders çalış
resim yap
00:30 uyuya kal
2:30 aniden uyan
hastasın alerjik rinit mi ne
sür bir film ağlamak üzre hazırla peçeteleri
büyük adam küçük aşk
geç kendinden
4:30 kendinden geç
8:30 kendine gel
uçak biletin ayarlandı 17 temmuz istanbul ordan balıkesir ve bir rahat nefes
14 Tem 2011
birçok çocuk içinden tek bir çocuk parmak kandırınca parmağı soldu
şışş sus diyorum kendime çok fazla tanımış olma kimseyi hem çok tanımış hem çok sevmişse hiç hiç olma kıskanıverirsin bazen ağlayıverirsin çokça mutlu olursun ama yakıştıramazsın tavırlarını gülümsemesine parmağını dolayıp kendine doğru çekersin ya bir parçası elinden sarmaya başlar tek tek olmazsa sen olursun ya olamazsın onsuz yapamazsın yapamayacağını sanırsın, yanağından çalınıp almadı hislerini nitekim içinden kökleriyle birlikte söküp aldı kanlı ellerini koklamış burunlarda kalmış izlerini tanımamazlıktan gel ve elbet canı cehenneme sürecek bir tanrıya gülümser gibi yap ellerini kullan dudak kıvrımların gökyüzüyle buluşursa duyar seni...
8 Tem 2011
13:27
Eksilen rakkamlar ve düşüp kalan bir tarihe yerleşmiş bir kadın, havada durmaksızın uçan bir bıçakla kesilmiş olabilir dili, şarkı bile dinlemek istemiyor kalemi gözlerden ırak kullanıyor ama kullandığından eminim bundan vazgeçmeyecek tüm dansı kaleminde yatabilir. ancak bedeninden silmiş olduğu kimsenin durduramayacağı vücut kıvranmaları tırnaklarının altından fışkırtılacak kendi tarafından, saçlarını kırpacak kendini sunacak göğe, içimi gösteriyorum diye haykırırken bedenini saran herşeyden sıyrılma isteğinin üzerindekileri kendine bile hisettirmeden içine yavaşça sızdırdığı bir tutku olarak yerleştirecek dudaklarının ucuna kilitleyeceği gülümsemeyle..
Bazı gözler yırtılan şeyleri severler altından güzel insan bedenlerinin çıkacağı, katil insanları açığa çıkarmak birlikte aynı suça bulaştıkları, belkide iki ucu keskin bıçak olduklarını bile söyleyebiliriz birbirimize, kabul edilir bir şey olur. Yanlışlıkla değil hak ettiği bir yaralanma bu kesilen dilin yaşadığı…
Kadın başka bir kadının beynini yakan dansını küstahça dudaklarından bırakıyor öper gibi yapıp, kadınsa umursamıyor bırakıyor kendini zevk alabileceğini de biliyor hatta bir defasında kendi uzanıyor omuzlarına kulaklarına batırmak istiyor ucu sivri kalemini sadece merhaba diyor boynuna ışıltılı bir kolye takıp kadının, son tadına varıyor ve ayrılmasını biliyor uzaktan göz ucuyla seyretmek üzere illeri zamanlarda.
Bazı gözler yırtılan şeyleri severler altından güzel insan bedenlerinin çıkacağı, katil insanları açığa çıkarmak birlikte aynı suça bulaştıkları, belkide iki ucu keskin bıçak olduklarını bile söyleyebiliriz birbirimize, kabul edilir bir şey olur. Yanlışlıkla değil hak ettiği bir yaralanma bu kesilen dilin yaşadığı…
Kadın başka bir kadının beynini yakan dansını küstahça dudaklarından bırakıyor öper gibi yapıp, kadınsa umursamıyor bırakıyor kendini zevk alabileceğini de biliyor hatta bir defasında kendi uzanıyor omuzlarına kulaklarına batırmak istiyor ucu sivri kalemini sadece merhaba diyor boynuna ışıltılı bir kolye takıp kadının, son tadına varıyor ve ayrılmasını biliyor uzaktan göz ucuyla seyretmek üzere illeri zamanlarda.
13:13
Onlarca katmanlı bir duygu durumuna sahip olduğumu hissediyorum ve onlarca katlı bir düşünce hali.. hoşuma gitmiyor bu kafamı karıştırıyor ve toparlamakta güçlük çektiğim kafamı daha da anlaşılmaz ve mutsuz kılıyor
nasıl başlamalı bu tür bir hikayeyi anlatmaya, hangi kelimelerle yetinmeli hangi kelimeler kafi gelirki
bugün bile nefes verişlerimde rastlanılan bir büyüyü anlatmak için ne demeli de dile getirmiş olmalı herkesinki gibi bir durum değil böyle hissettiğim için
benim değerim benim anılarım ve benim olAn bir büyü..
hayatımda eksik olsaydı ne yapardım acaba yerine neyi koyabilirdim ki iyiki vardı iyiki vardı ki varlığımı anlamlı kıldı
onsuz olabileceğim tek şey üç ayaklı civcivler kümesi, soluna nokta konulmamış bir venn şeması elamanı çocukluk aşkım belki öyle saf öyle çocukça ve öyle aşk dolu öyle hayat dolu ki. hayatımın en büyük kaybında varlığıyla hayata tutan.
ve ben bunu asla anlatamıyacak gibiyim gerçekten dünyanın en güzel gülümsemesine sahip gülümserken yanağına yerleşmek isterim al al yanağında bir kıvrımcık olmak. şimdi benim için bir çocukluk aşkından ziyade bambaşka bir şey sonsuz değerli biri.
bugün bile nefes verişlerimde rastlanılan bir büyüyü anlatmak için ne demeli de dile getirmiş olmalı herkesinki gibi bir durum değil böyle hissettiğim için
benim değerim benim anılarım ve benim olAn bir büyü..
hayatımda eksik olsaydı ne yapardım acaba yerine neyi koyabilirdim ki iyiki vardı iyiki vardı ki varlığımı anlamlı kıldı
onsuz olabileceğim tek şey üç ayaklı civcivler kümesi, soluna nokta konulmamış bir venn şeması elamanı çocukluk aşkım belki öyle saf öyle çocukça ve öyle aşk dolu öyle hayat dolu ki. hayatımın en büyük kaybında varlığıyla hayata tutan.
ve ben bunu asla anlatamıyacak gibiyim gerçekten dünyanın en güzel gülümsemesine sahip gülümserken yanağına yerleşmek isterim al al yanağında bir kıvrımcık olmak. şimdi benim için bir çocukluk aşkından ziyade bambaşka bir şey sonsuz değerli biri.
bir şekilde bu hayata asılı kalmışsam onun kurallarıyla yaşamam gerektiğinin farkındayım hem fena bir şey de değil sevmek insanları bir insanı ya da özellikle
hayat iyi gidecek devam ettirecem bu durumu içimdeki tüm kırıklara rağmen, tüm özlemlere tüm yanlışlara rağmen, yazacam, yemek yapacam sevdiklerime, onların şehirlerine giidecem yine misafirleri olacam misafir edecem onları,
7 Tem 2011
Bir cümlede başlamış ve bitmiş insan
Kahretsin soğuk ellerini avucuma bırakmış olmasında bir duygu yetiştiremiyorum, ölse daha iyiydi
Bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler bir şeyl…
Sesler gittikçe çoğalıyordu tabiatlar evin en gizli köşesinde –bazen kilitler altında- tutulurken değerlerle gökyüzüne dahi takılar takılmakta değerler etrafta h ü k ü m sürmekteydi işte yine burun buruna gelmişlerken öyle birbirlerinin kokularına işlerine geldiği gibi karşılık vereceklerdi…
Sürükleniyorum, akıyorum, gidiyorum … tanrımmmm!!!
Aslında şu salakça hayat mücadelesinde, bu maymunluk haricinde bir şeyler anlatmaya çalışırken kayboluyorum, tıkanıyorum, kayıyorum, aynaya bakmak istiyorum, kirpiklerimin her bir teline hakim olmak istiyorum… ayaklarım, dizlerim evet dizlerimi kullanabilirim.. boğazım kuruyor…Sesler azalıyor, azalıyor… bitti bitecekler gibi, şu dizler ne de büyük kurtarıcılar…
Anlatımım alıp başını gidiyor, hiç anlıyora benzemiyor yoksa anlayıp anlamadığını anlayamıyor muyum gerçi artık pek bir önemi kalmamış ama güçlü durmalıyım
Harika görünmüyorumdur heralde…
Teşekkürler sevgili dizlerim…
Ne de rahat oysa karşımda, gerçi yüzüme baktığı yok aklı uzay gemisinde falan kalmış olmalı, huuu orda kimse var mı diyesim var zamanla bu ellerimin sıkmak üzere boynuna doğru uzanmak istemelerine kadar uzanıyorsa da yüzünün sevimli hareketleri en başa döndürüyor olayı
Hep böyle sevimli mi olmalı, -yoo bu sevimlilik değil basbaya çekicilik-
Ne kadar da sevimli
Yine sevimli
Sesler, sesler böyle devam ediyor
Bir anda gözlerimin önünden yokediveriyor kendini birkaç göz kırpışından sonra onu yanıma çekmem için sur’a üflemem mi gerekiyor acaba diye düşüyorum ya soru yöneltmek en kolayı birkaç bir şey söylemeyi tercih ediyorum.. seveceği varsa göreceği de var, sadece beni görse gözlerine yerleşsem birkaç dakika kurban kesecek hale geldim ama usandım bu kayıtsızlıktan…
Şaç rengi değişiyor her an, zayıflıyor eteği kayıyor, ayaklarının keyfi yerinde çantası kararıyor, notları düzensiz ve isteksizce, gözleri; gözleri burda değil ruhu gibi, konuşurken öpüşüyor dışarda dans eden bol yağmur az rüzgarlı insanlarlaa…
Yüzünde bir insanın gülücükleri bu kadar yabancı yabancı dolaşır mı bilmiyorum ama ne yanakları haberdar durumdan ne de gögüs kafesi başka türlü bir solunuma geçmesi gerektiğini anlamak üzere kafasını çeviriyor …
Zaman geçtikte duygularım yoruluyor yani öyle pek duygu falan oldukları yok… gecenin sesi gündüzün sesi o hiçbir saate benzemeyen ikindi üstleri dilimi kaydırıyor…
Kahkahalarına saatleri yaşlandırdıkça rastlıyorum, masa bile daha iyi becerirdi bu kahkaha işini…
Çok sıcak
Çok soğuk
Hava güzel
Şansımı deniyorum
Şansımı denemiyorum yaşıyorum zaten onu
Şansa ihtiyacım yok anlık bir durum için
Teşekkür ediyor
Keyif alıyor
Uykusu geliyor
Çıkıp gidiyor…
Baka kalıyorum ardından
Zıt yönlere doğru hareket ediyoruz
Yalnız kalıyorum, yalnızım, ölüm olsa içeceğim, ev yansın, içeceğim sonra diyeceğim ki içer misin, içmelisin oysa tüm doğum günlerinin onuruna süt içerken anlamayamıyorum olayı ki silinesi tüm kirli camların neşesine saygı ve sevgi duyuyorum diye karşılık veriyor ne demek istiyorsa artık…
El bastığımız değerler farklı, ayak bastıklarımız aynıyken eli kayda almamız neden neden neden? Dilde kurtarmıyor olayı ama adımlar hep birlikte atılıyor kelimeler birbirine dolanıyor inatla…
Zincirlerimi senin yanındayken ses çıkarmamaları konusunda ikna ediyorum ama tabi onları senden daha çok sevdiğim anlamına gelmesin, asla!
Ben siliniyorum
Ben silinmek istiyorum
Ben var oldukça pek öyle silinmek niyetinde değilim
İyi ki bu ev tek bir odadan ibaret değil iyi ki dışarı çıkma fırsatım oldu
İyi ki falan demiyeceğim ne gereği var şurda başarırken
Sesler sahiplerinin kanına dönüyorlar
Bitiriyorum.
Sevgisiz dünyanı ahlak bekçileri
Bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler bir şeyl…
Sesler gittikçe çoğalıyordu tabiatlar evin en gizli köşesinde –bazen kilitler altında- tutulurken değerlerle gökyüzüne dahi takılar takılmakta değerler etrafta h ü k ü m sürmekteydi işte yine burun buruna gelmişlerken öyle birbirlerinin kokularına işlerine geldiği gibi karşılık vereceklerdi…
Sürükleniyorum, akıyorum, gidiyorum … tanrımmmm!!!
Aslında şu salakça hayat mücadelesinde, bu maymunluk haricinde bir şeyler anlatmaya çalışırken kayboluyorum, tıkanıyorum, kayıyorum, aynaya bakmak istiyorum, kirpiklerimin her bir teline hakim olmak istiyorum… ayaklarım, dizlerim evet dizlerimi kullanabilirim.. boğazım kuruyor…Sesler azalıyor, azalıyor… bitti bitecekler gibi, şu dizler ne de büyük kurtarıcılar…
Hastalıklı sanmasın beni, rengimde kaçmış…
Gidiyor
Elinde çayla geri dönüyor
-Yüzümü dağıtmışlar gibi biraz su serpmiş gibi yapıyorum
Dönüyorum-Anlatımım alıp başını gidiyor, hiç anlıyora benzemiyor yoksa anlayıp anlamadığını anlayamıyor muyum gerçi artık pek bir önemi kalmamış ama güçlü durmalıyım
Harika görünmüyorumdur heralde…
Teşekkürler sevgili dizlerim…
Ne de rahat oysa karşımda, gerçi yüzüme baktığı yok aklı uzay gemisinde falan kalmış olmalı, huuu orda kimse var mı diyesim var zamanla bu ellerimin sıkmak üzere boynuna doğru uzanmak istemelerine kadar uzanıyorsa da yüzünün sevimli hareketleri en başa döndürüyor olayı
Hep böyle sevimli mi olmalı, -yoo bu sevimlilik değil basbaya çekicilik-
Ne kadar da sevimli
Yine sevimli
Sesler, sesler böyle devam ediyor
Bir anda gözlerimin önünden yokediveriyor kendini birkaç göz kırpışından sonra onu yanıma çekmem için sur’a üflemem mi gerekiyor acaba diye düşüyorum ya soru yöneltmek en kolayı birkaç bir şey söylemeyi tercih ediyorum.. seveceği varsa göreceği de var, sadece beni görse gözlerine yerleşsem birkaç dakika kurban kesecek hale geldim ama usandım bu kayıtsızlıktan…
Şaç rengi değişiyor her an, zayıflıyor eteği kayıyor, ayaklarının keyfi yerinde çantası kararıyor, notları düzensiz ve isteksizce, gözleri; gözleri burda değil ruhu gibi, konuşurken öpüşüyor dışarda dans eden bol yağmur az rüzgarlı insanlarlaa…
Yüzünde bir insanın gülücükleri bu kadar yabancı yabancı dolaşır mı bilmiyorum ama ne yanakları haberdar durumdan ne de gögüs kafesi başka türlü bir solunuma geçmesi gerektiğini anlamak üzere kafasını çeviriyor …
Zaman geçtikte duygularım yoruluyor yani öyle pek duygu falan oldukları yok… gecenin sesi gündüzün sesi o hiçbir saate benzemeyen ikindi üstleri dilimi kaydırıyor…
Kahkahalarına saatleri yaşlandırdıkça rastlıyorum, masa bile daha iyi becerirdi bu kahkaha işini…
Çok sıcak
Çok soğuk
Hava güzel
Şansımı deniyorum
Şansımı denemiyorum yaşıyorum zaten onu
Şansa ihtiyacım yok anlık bir durum için
Teşekkür ediyor
Keyif alıyor
Uykusu geliyor
Çıkıp gidiyor…
Baka kalıyorum ardından
Zıt yönlere doğru hareket ediyoruz
Yalnız kalıyorum, yalnızım, ölüm olsa içeceğim, ev yansın, içeceğim sonra diyeceğim ki içer misin, içmelisin oysa tüm doğum günlerinin onuruna süt içerken anlamayamıyorum olayı ki silinesi tüm kirli camların neşesine saygı ve sevgi duyuyorum diye karşılık veriyor ne demek istiyorsa artık…
El bastığımız değerler farklı, ayak bastıklarımız aynıyken eli kayda almamız neden neden neden? Dilde kurtarmıyor olayı ama adımlar hep birlikte atılıyor kelimeler birbirine dolanıyor inatla…
Zincirlerimi senin yanındayken ses çıkarmamaları konusunda ikna ediyorum ama tabi onları senden daha çok sevdiğim anlamına gelmesin, asla!
Ben siliniyorum
Ben silinmek istiyorum
Ben var oldukça pek öyle silinmek niyetinde değilim
İyi ki bu ev tek bir odadan ibaret değil iyi ki dışarı çıkma fırsatım oldu
İyi ki falan demiyeceğim ne gereği var şurda başarırken
Sesler sahiplerinin kanına dönüyorlar
Bitiriyorum.
Sevgisiz dünyanı ahlak bekçileri
4 Tem 2011
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)