Kahretsin soğuk ellerini avucuma bırakmış olmasında bir duygu yetiştiremiyorum, ölse daha iyiydi
Bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler bir şeyl…
Sesler gittikçe çoğalıyordu tabiatlar evin en gizli köşesinde –bazen kilitler altında- tutulurken değerlerle gökyüzüne dahi takılar takılmakta değerler etrafta h ü k ü m sürmekteydi işte yine burun buruna gelmişlerken öyle birbirlerinin kokularına işlerine geldiği gibi karşılık vereceklerdi…
Sürükleniyorum, akıyorum, gidiyorum … tanrımmmm!!!
Aslında şu salakça hayat mücadelesinde, bu maymunluk haricinde bir şeyler anlatmaya çalışırken kayboluyorum, tıkanıyorum, kayıyorum, aynaya bakmak istiyorum, kirpiklerimin her bir teline hakim olmak istiyorum… ayaklarım, dizlerim evet dizlerimi kullanabilirim.. boğazım kuruyor…
Anlatımım alıp başını gidiyor, hiç anlıyora benzemiyor yoksa anlayıp anlamadığını anlayamıyor muyum gerçi artık pek bir önemi kalmamış ama güçlü durmalıyım
Harika görünmüyorumdur heralde…
Teşekkürler sevgili dizlerim…
Ne de rahat oysa karşımda, gerçi yüzüme baktığı yok aklı uzay gemisinde falan kalmış olmalı, huuu orda kimse var mı diyesim var zamanla bu ellerimin sıkmak üzere boynuna doğru uzanmak istemelerine kadar uzanıyorsa da yüzünün sevimli hareketleri en başa döndürüyor olayı
Hep böyle sevimli mi olmalı, -yoo bu sevimlilik değil basbaya çekicilik-
Ne kadar da sevimli
Yine sevimli
Sesler, sesler böyle devam ediyor
Bir anda gözlerimin önünden yokediveriyor kendini birkaç göz kırpışından sonra onu yanıma çekmem için sur’a üflemem mi gerekiyor acaba diye düşüyorum ya soru yöneltmek en kolayı birkaç bir şey söylemeyi tercih ediyorum.. seveceği varsa göreceği de var, sadece beni görse gözlerine yerleşsem birkaç dakika kurban kesecek hale geldim ama usandım bu kayıtsızlıktan…
Şaç rengi değişiyor her an, zayıflıyor eteği kayıyor, ayaklarının keyfi yerinde çantası kararıyor, notları düzensiz ve isteksizce, gözleri; gözleri burda değil ruhu gibi, konuşurken öpüşüyor dışarda dans eden bol yağmur az rüzgarlı insanlarlaa…
Yüzünde bir insanın gülücükleri bu kadar yabancı yabancı dolaşır mı bilmiyorum ama ne yanakları haberdar durumdan ne de gögüs kafesi başka türlü bir solunuma geçmesi gerektiğini anlamak üzere kafasını çeviriyor …
Zaman geçtikte duygularım yoruluyor yani öyle pek duygu falan oldukları yok… gecenin sesi gündüzün sesi o hiçbir saate benzemeyen ikindi üstleri dilimi kaydırıyor…
Kahkahalarına saatleri yaşlandırdıkça rastlıyorum, masa bile daha iyi becerirdi bu kahkaha işini…
Çok sıcak
Çok soğuk
Hava güzel
Şansımı deniyorum
Şansımı denemiyorum yaşıyorum zaten onu
Şansa ihtiyacım yok anlık bir durum için
Teşekkür ediyor
Keyif alıyor
Uykusu geliyor
Çıkıp gidiyor…
Baka kalıyorum ardından
Zıt yönlere doğru hareket ediyoruz
Yalnız kalıyorum, yalnızım, ölüm olsa içeceğim, ev yansın, içeceğim sonra diyeceğim ki içer misin, içmelisin oysa tüm doğum günlerinin onuruna süt içerken anlamayamıyorum olayı ki silinesi tüm kirli camların neşesine saygı ve sevgi duyuyorum diye karşılık veriyor ne demek istiyorsa artık…
El bastığımız değerler farklı, ayak bastıklarımız aynıyken eli kayda almamız neden neden neden? Dilde kurtarmıyor olayı ama adımlar hep birlikte atılıyor kelimeler birbirine dolanıyor inatla…
Zincirlerimi senin yanındayken ses çıkarmamaları konusunda ikna ediyorum ama tabi onları senden daha çok sevdiğim anlamına gelmesin, asla!
Ben siliniyorum
Ben silinmek istiyorum
Ben var oldukça pek öyle silinmek niyetinde değilim
İyi ki bu ev tek bir odadan ibaret değil iyi ki dışarı çıkma fırsatım oldu
İyi ki falan demiyeceğim ne gereği var şurda başarırken
Sesler sahiplerinin kanına dönüyorlar
Bitiriyorum.
Sevgisiz dünyanı ahlak bekçileri
Bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler beni ona çekiyor bir şeyler bir şeyl…
Sesler gittikçe çoğalıyordu tabiatlar evin en gizli köşesinde –bazen kilitler altında- tutulurken değerlerle gökyüzüne dahi takılar takılmakta değerler etrafta h ü k ü m sürmekteydi işte yine burun buruna gelmişlerken öyle birbirlerinin kokularına işlerine geldiği gibi karşılık vereceklerdi…
Sürükleniyorum, akıyorum, gidiyorum … tanrımmmm!!!
Aslında şu salakça hayat mücadelesinde, bu maymunluk haricinde bir şeyler anlatmaya çalışırken kayboluyorum, tıkanıyorum, kayıyorum, aynaya bakmak istiyorum, kirpiklerimin her bir teline hakim olmak istiyorum… ayaklarım, dizlerim evet dizlerimi kullanabilirim.. boğazım kuruyor…
Hastalıklı sanmasın beni, rengimde kaçmış…
Gidiyor
Elinde çayla geri dönüyor
-Yüzümü dağıtmışlar gibi biraz su serpmiş gibi yapıyorum
Dönüyorum-Anlatımım alıp başını gidiyor, hiç anlıyora benzemiyor yoksa anlayıp anlamadığını anlayamıyor muyum gerçi artık pek bir önemi kalmamış ama güçlü durmalıyım
Harika görünmüyorumdur heralde…
Teşekkürler sevgili dizlerim…
Ne de rahat oysa karşımda, gerçi yüzüme baktığı yok aklı uzay gemisinde falan kalmış olmalı, huuu orda kimse var mı diyesim var zamanla bu ellerimin sıkmak üzere boynuna doğru uzanmak istemelerine kadar uzanıyorsa da yüzünün sevimli hareketleri en başa döndürüyor olayı
Hep böyle sevimli mi olmalı, -yoo bu sevimlilik değil basbaya çekicilik-
Ne kadar da sevimli
Yine sevimli
Sesler, sesler böyle devam ediyor
Bir anda gözlerimin önünden yokediveriyor kendini birkaç göz kırpışından sonra onu yanıma çekmem için sur’a üflemem mi gerekiyor acaba diye düşüyorum ya soru yöneltmek en kolayı birkaç bir şey söylemeyi tercih ediyorum.. seveceği varsa göreceği de var, sadece beni görse gözlerine yerleşsem birkaç dakika kurban kesecek hale geldim ama usandım bu kayıtsızlıktan…
Şaç rengi değişiyor her an, zayıflıyor eteği kayıyor, ayaklarının keyfi yerinde çantası kararıyor, notları düzensiz ve isteksizce, gözleri; gözleri burda değil ruhu gibi, konuşurken öpüşüyor dışarda dans eden bol yağmur az rüzgarlı insanlarlaa…
Yüzünde bir insanın gülücükleri bu kadar yabancı yabancı dolaşır mı bilmiyorum ama ne yanakları haberdar durumdan ne de gögüs kafesi başka türlü bir solunuma geçmesi gerektiğini anlamak üzere kafasını çeviriyor …
Zaman geçtikte duygularım yoruluyor yani öyle pek duygu falan oldukları yok… gecenin sesi gündüzün sesi o hiçbir saate benzemeyen ikindi üstleri dilimi kaydırıyor…
Kahkahalarına saatleri yaşlandırdıkça rastlıyorum, masa bile daha iyi becerirdi bu kahkaha işini…
Çok sıcak
Çok soğuk
Hava güzel
Şansımı deniyorum
Şansımı denemiyorum yaşıyorum zaten onu
Şansa ihtiyacım yok anlık bir durum için
Teşekkür ediyor
Keyif alıyor
Uykusu geliyor
Çıkıp gidiyor…
Baka kalıyorum ardından
Zıt yönlere doğru hareket ediyoruz
Yalnız kalıyorum, yalnızım, ölüm olsa içeceğim, ev yansın, içeceğim sonra diyeceğim ki içer misin, içmelisin oysa tüm doğum günlerinin onuruna süt içerken anlamayamıyorum olayı ki silinesi tüm kirli camların neşesine saygı ve sevgi duyuyorum diye karşılık veriyor ne demek istiyorsa artık…
El bastığımız değerler farklı, ayak bastıklarımız aynıyken eli kayda almamız neden neden neden? Dilde kurtarmıyor olayı ama adımlar hep birlikte atılıyor kelimeler birbirine dolanıyor inatla…
Zincirlerimi senin yanındayken ses çıkarmamaları konusunda ikna ediyorum ama tabi onları senden daha çok sevdiğim anlamına gelmesin, asla!
Ben siliniyorum
Ben silinmek istiyorum
Ben var oldukça pek öyle silinmek niyetinde değilim
İyi ki bu ev tek bir odadan ibaret değil iyi ki dışarı çıkma fırsatım oldu
İyi ki falan demiyeceğim ne gereği var şurda başarırken
Sesler sahiplerinin kanına dönüyorlar
Bitiriyorum.
Sevgisiz dünyanı ahlak bekçileri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Noktala