30 Kas 2011

-

27 Kas 2011

uuuu

 :)))

tümüyle bir yanlışlıktıki

25 Kas 2011

-

24 Kas 2011

Yüzüne bakarken hareketlenen elleri yönetmekte olan bir zihnin büyümüş hali…
Beni görmeniz için bas bas bağırmıyorum yağmurun ıslattığı kadar gökkuşağının heyecanı da gerçektir, gözlerini gökkuşağına çevir dediğimde sevebileceğin bir güzellik diye bildiğim içindi ama benim içimde oluşan bir gökkuşağı ya da kirlilik ya da, ya da kendi amaçlarını bir kenara koyabileceğini düşündüğümden değil sadece boş bir heyecan…  Sesteki kuruluk hepsi çatırdayan neşesizlik duyuran bitirilemeyen bir konuşmayla neredeyse eşdeğer.
Oyuncu yüzler, “Evet canım Paris’ti..”. çabuk sıkılmalarımdan biriydi, yoruldum sadece hala zevk aldığım bir duman…
Kabalık, yüzsüzlük ve küstahlık, hakkındaki yargılarım birazdan yüzüne çarpacak biraz daha sürdürürsen hayal kurmayı.
Küçük parmak izleri, küçük suçlar boşlukları doldurmak adına mutlu olmak adına tabi bilinçsizce olsa da…
En başından beri bir şeyler eksikti, annem neredeydi, babam nedendi, kardeşlerim nasıldı? Canım yanıyor olamazdı, plastik bir varoluştu, taştım, içimde eksik olan şey neydi?
Yanlarında durmak istemedikçe,kırıldıkça yine kıranların bahçesine çakılmam ohhh artık yeterdi o zaman bile..
Hep kirli sular  ve ölen balıklar, konuşabilen yılanlar ve zürafalar… kan, et, kan, lağım…
Tüllerin tutuştuğu küçük öykü
Küçülen bir öykü, küçüldükçe taşabilen, altında kaldığım…
Ne kadar devam edebileceğimi bilmiyorum,…
Güzel olmaya çalıştıkça beraberinde küstahlığını ve terbiyesizliğini ne diye getiriyorsun…
Kıpkırmızı bir sıcaklık, deniz diyorsun en arkadan, martılar ve şarkılar…
Haliç diyorsun…
Görmezden geliyorum, yaşanılacaklar istenilen gibi olmaz benim hakkımda… kan, et , kan, yüzüyorum, sel suyu…
Yaşadıklarını kucaklıyorum, onların küçücük hallerini büyüyen bir adamın içine sıkışıp kalmış nefes nefese, ben çekingen ve korkağım köpek sevmem bu yüzden ne korkularımla dostluk kuracak kadar katlanılır bulmuyorum duygularımı, sıkıcı bunaltıcı her ne boktan hava estiriyorsam ki içim kirleniyorken hapşırırken havada uçan tozlar ve günde yüz miligramlık dudak kıvrımlarından…
Peki sen en korkunç gerçeği uyandığında görmüş bir yüze güzelliği hakkında bir fikir vermesi hakkında ne denli saçmalamış olabileceğini rüyanda görüyor musun, söylediği şeyleri abartılı ve aptalca bulmanın önemsendiğini mi sanıyorsun…
Biri akla ihtiyacım olmadığı hakkındaki önsözümün üzerine oturuyor…
Artık yerine konulmayacak bir şey eksik, günahkar bir ölü gibiyim, sıradaki ceza…
Beni bırak sadece bırak…

Tüm leylekler yuvalarında ölmüşlerdi
Toprağın canı yanıyordu
Aslında kıştı her şey üşüyordu akmış bir zaman söz konusu değildi, şaşkın olaylar meydana geliyordu.

21 Kas 2011

yaşanmaz

Kalk, kalk” diyordu biri, duyuyordum. Sol yanağım yanıyordu. Adamın vurduğu yanağımdı bu. Kolumdan tuttu kaldırdı. Gücün doğruldum. Beş altı kişi durmuş, bana bakıyorlardı. Bir de çocuk vardı. Tümünü gördüm bir bakışta. Gözleri şakıyordu. Geçen gün sucuk aldığım bakkalın gözleri geldi aklıma. Dayanamayacaktım; kahderici bir sıkıntı vardı içimde. Birden hatırladım. Eve varınca kendimi öldürecektim. Rahatladım. Dikilenlerden biri:- Sulanır mısın herifin karısına!.. dedi.- Yalan! dedim, kaygısızca.- Susun be! dedi. Ne var gülecek? Dağılsanıza siz.
Üstümdeki tozları silkiyordu eliyle. Tanımadığım biriydi. Önce çocuk yürüdü; sonra ötekiler. İkimiz kaldık yalnız. Üstümdeki tozları silkiyordu boyuna. Yüzüm yanıyordu.
- Ben Ali'yim, dedi. “Ali'ymiş.”- Bir Ali vardı Manisa'da…- Buralıyım ben, dedi.Şimdi sokaktan geçenler bana bakmıyorlardı. Yediğim yumruğu görmemişlerdi.- Eyvallah, dedim.Gidecektim. Kolumdan tuttu.- Olmaz. Kan var yüzünde. Şuracıkta odam, gel de silelim, dedi.
Yürüdük. Tahta basamaklardan çıktık. İkinci kattaydı odası. Yalnız yaşadığı belliydi. Duvarda bir genç kadın resmi vardı. Sarı saçlıdır diye düşündüm. Yüzümü ispirto ile silerken sordu:- Niye vurdu sana?
Anlattım. İşten dönüyordum. (Orada olanları anlatmadım. Her günkü gibiydi. Bir özelliği yoktu bugünkülerin. Ama ben bugün vermiştim kararımı. Eve gidince kendimi öldürecektim. Bunları söylemedim.) Karşıdan geliyordu kadın; eski bir tanıdık gibiydi. Oysa hiçbir kadınla tanışmışlığım yoktur benim. Yol ortasında durakladım. Yanındaki adamı görmemiştim. Sol yanıma vurdu. İşte bu.- Hergele, dedi. Karı oldu mu yanlarında aslan kesilirler. Dişine göre bulmuş seni.Kısa boyluyum ben. Bücürüm. “Bacaksız” derdi babam, kızardım. Ama ona kızmadım. Kalktım.- Aldırma, dedi.
Aldırdığım yoktu. Çıktım. Manavların önünde domatesler, dolmalık biberler yığılıydı; sonra kocaman ak benekli, donuk yeşil karpuzlar. Bunlar ötekiler içindi ben başkaydım. “Sen başkasın” derdi öğretmen; başı benim söylemeyeceğimi bildiği bir sözü kaçırmaktan korkuyormuş gibi öne eğik, sağ eli kulağında, gözleri kısılmış, yüzünde belli belirsiz pis bir gülüş “Değil mi filozof?” Ötekiler gülerlerdi; çın çın öterdi sınıf. Utanırdım.
Yine utanıyordum. Kira isteyen bu yıpranmış kadın elinin arsızlığına –yüzüne bakmazdım– yıllardır alışmam gerekirdi, ama olmuyordu. Her ayın birinci günü madam ‘salon' dediği bu kara tahtalı, loş, isli, pişmiş soğan kokulu yerde, kapıya yakın bir koltuğa oturmuş, kiracılarından para toplardı. Üç onluk bıraktım eline. “Al bakalım; hakkınmış gibi ye!” demişti mutemet, aylığımı verirken. Tam o zaman mı istemiştim ölmeyi yoksa? Ağustos böceğinin sözü kafamın diline o zaman mı takılmıştı. “Bütün dünya bana bir yaşama borçlu.” Ötekiler bana tuzlu kahve içirdikleri zaman bir mutemet kalırdı gülmeyen. Gözlüğünün üstünden bakardı.
Odam alacakaranlıktı. Işığı yaktım. Perdeler inik, bir de kapı sürgülü oldu mu kendi ülkemdeyim burda. Yeğindim, sivrisinek gibi. Tavana baktım. Büyük eksiklikti bu; ustalık üstüste kocaman yapılar dikmekte değil, odaların tavanına sağlam halkalar çıkmaktaydı. Birden çocukluğumun asılmışını gördüm. Dili, gözleri dışarıda, sümüklü korkak. “Bütün dünya bana bir yaşama borçlu.” En iyisi ağu içmekti ama aramak için yeniden ötekilerin arasına çıkmak gerekti. “Ulan sağ ayağın altı parmaklıymış senin be” “yalan” derdim. Ayakkabımın bağına uzanırdım. Katıla katıla gülerlerdi. Şaşırır kalırdım. Mutemet gözlüğünün üstünden bakardı. “Sen başkasın” derdi öğretmen. Sınıf çın çın öterdi. “Hey bücür, temize çek şunu.” Bücür bendim. “Bu suratla mı be? Vazgeç, korkar kadınlar.” Çağımızın öncüsüydüm ben; ama beni yerden kaldıran adam üstümü başımı silkmişti. “Yirmi liraya bu gömlek ha! Kazıklamışlar seni. Benimkine bak, onüç liraya.” Sonra o bakkal, yarım kilo sucuğa beş lira alanı: “Bütün dünya bana bir yaşama borçlu.” İstemiyordum alacağımı. Bilek damarımı kesecektim. Ötekiler kapımı kırınca ne yapacaklardı acaba? Madam kızardı belki. Önce karşı duvara kara boyayla kocaman bir YAŞANMAZ yazacaktım.
Doğrulurken kalçama bir sancı saplandı. Bugün üstüne düştüğüm kalçamdı bu. Birden beni yerden kaldıran adam geldi aklıma. “Ben Ali'yim” demişti. Kolumu tutmuş, üstümü başımı silkiyordu. Ötekilerden biri değildi. Yüzümü silerkenki bakışı vardı. İçimde bir eziklik, kudurgan bir sevgi büyüdü birden. Kafamda her şey yerli yerine oturdu. Köşedeki sepetten havanelini alıp iç cebime koydum. Ağırdı. Sokağa çıktım.
Odasında yoktu; kilitliydi kapısı. Üst kata çıkan merdivenin kuytusuna oturup bekledim. Çok beklemedim. Bir ara sokağa yağmur yağdı. Sonunda geldi. Kalkarken gördü beni.
- Sen miydin? İyi ettin de geldin. Gel içeri girelim, dedi.Odanın aydınlığında yürürken sendelediğini gördüm. Gözleri ışıldıyordu, sevinçli.- Biliyor musun, seviyor beni.- Kim, bu mu?Duvardaki resmi gösterdim.- O.- Saçları sarı mı?- Evet.
Anlattı. Önce bir gazinoya gitmişlerdi. Ben artık dinlemiyordum. Sol kolum havanelini bastırıyordu. Sarhoş olduğu belliydi. Duvardaki kadın onu sevmezdi. Yazılı ödevini yaptırıncaya değin adamın gözüne gözüne bakan, sonra ötekilerle birlik gülen, benim tanıdığım sarı saçlıdan bambaşka biri miydi bu? Değildi. Sevmiyordu onu, aldatıyordu. Aldandığını anladığı zaman nasıl üzüleceğini biliyordum. “Konuş bakalım, konuş” diyordum içimden, “Sen hiç olmazsa mutlu gideceksin.” Her şey benim kafamda oturgun düzene uygun geçecekti. Değişmezdi bu. Üstümü silkmişti. Pisliğin içinde işi yoktu onun.
- Neyin var senin, hasta mısın? dedi birden.- Yoo, çok iyiyim, dedim.Gerçekten de öyleydim.- Şarap var dolapta; birer bardak içeriz ha?
Dolaba doğru yürüdü. Ben de yürüdüm. Önce dönecek sandım; oysa sendeliyormuş. Havanelini sağ elime aldım; bütün gücümle vurdum başına. Yüzükoyun düştü. Odayı korkunç bir gürültü kapladı. Nice sonra döşemeye kan aktı. Öylesine yeğindim ki hop desem uçacaktım; sivrisinek gibi. Şimdi kendimi öldürebilirdim.

~~~ YUSUF ATILGAN

20 Kas 2011

kırpık

Upuzun diye uzunuzadıya her neyse hiç bitmeyecek nefes egzersizleri yapan bir oyuncak ayının kurulu düzeni koynumuzdayken boynumuza vebalden takılar. Uf ne şaçmalanılası bir korku hali. Uzun mu diyordum, artık önemi yok bu sıcakta bir sayıklama sözcüğü olup dışarı atıyor kendini, çirkin uzun yavrusu bir pinokyo ve gepetto do re mi ? Bu ne mi? A) Kolum zevkle ağrıyor olmalı ki bu kadar uzattı. Z) love is noise. Dıımm'da'a'da gövdesiz küçük bir çiçek bir rüyada rüzgarı dinliyor, kucaklıyor ben sonunda miyavlamaktan vazgeçmeyen kedi ailesinin ocağını söndürmeyi planlıyorum. Yıldız, yıldız? Uyukluyukluyorum salaklıyorum da sanki aman insin kepenkleri gözlerin

19 Kas 2011

gecesel su






Rosvo-Roope

-

18 Kas 2011

17 Kas 2011

-

16 Kas 2011

15 Kas 2011

boya












hiç ne diyelim ki

sanırım isteksizlik ve umursamazlık diz boyu dengesiz bir heyecan gerilmeler vs vs vs tam anlamlılıktan eksik
güzel insanlar ama bir sorun var
bir şeyler yanlış ve vs ler

yapılacaklar vs.. vs.. vss...uçuşmakta olanlar

13 Kas 2011

12 Kas 2011

2 Kas 2011

-

1 Kas 2011

-

:) Perhaps, Perhaps, Perhaps

Maske! Maske!





"Niye çalışıyorlarBeni öldürmek için mi? ""Bilmedikleri içinZatenÖlü! "


Don't trust him
When he turns his back
He looks at you
Don't trust him
When his eyes are closed:
He still looks at you
I fled, I fled
Devouring the space
But the shapeless bulk
Was chasing me -enraged-
Breathing my footsteps
Unsated with killing me
Slowly
Nailing my incandescent thoughts
Along the border
Of insanity
In a place where
A procession of fleshly numbers
Slides incessantly
Into the ironic waters
Of the cosmos
Seeking to remember
The sense
Of the impossible word:
Escape
"Who are you looking for?
What are you looking at?"
A light? "a star"
A boat? "an insect"
A plane? "a flying fish"
"I'm looking at somebody
Who belongs to my world"
"This is your world
I am your only world"
I can't remember
When the fog
- unravelling
The real and inexplicable
Contradictions
That crowd together
The human brain lobes -
Imprisoned me
In the spider's web
Of the one who touches
The minds of the mad
Curbing and churning
The confetti of their thoughts
"Without corpses
There's no war
And without war
There's no victory
My dear!"
I will not be pushed
Filed, stamped
Inedxed
Briefed, debriefed
Or numbered!
- Nightmare -
Welcome, my freind!
Here whole generations
Of ghosts
Have raised
Their eyes and wings
Each morning
To unbounded space
With the innocent joy
Of crysalids
Greeting
Their final metamorphosis
And in the evening
They're dead and dropping
Like lifeless flowers
Swayed by the plaintive
Whistling of the wind
You must learn, we are all pawns
On this hopeless chessboard;
Your move!
"Maybe you don't know my face
But well you know my name
- My name is death"
Dressed in white, smiling
The girl who was death
And loved me so much
Desiring to bring me back to her
The only way out
To no purpose
"Why are they trying
To kill me?"
"Because they don't know
You are already
Dead!"
Face to face
Shut up
In the cage of time
The man and I
Joined by fate
In the degree absolute
The challange
Without return match
Where the price to one is:
Living
And pain to the other is:
Not dying!
The mask! The mask!
I must take off
His mask!
Now! Now!
But just as victory
Seems finally
To favour me
Aand the unknown
Persecutor appears
- Frame after frame -
In a slow instantaneous
Electric shock
Here is my contorted face
To reveal, sneering
The final dramatic
Deceit
When victim and hangman
Exchange roles
The triumphant freedom
Of a thousand dreams
Evaporates
In the reality
Of a new incubus
- Once again -
Made of
Smiles, masks, lifeless confetti
Be seeing you!
Wandering through the catacombs of life
Desperately I plunge into the whirl
Wandering through the catacombs of life
Slowly I fall into the whirl of
- Hell -